17 Aralık sabahı Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler’i aradı.
Bakanın olanlardan haberi yoktu.
Bakan arkadaşının verdiği haber üzerine hemen televizyonu açtı, oğluna yönelik operasyonu TV’lerin alt yazısından öğrendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı da operasyonu televizyondan öğrenenler arasındaydı.
Başbakan Erdoğan Şeb-i Arus törenleri için Konya’ya gidecekti. Programını değiştirmedi. O sırada kendisine ulaşıp, ”Gerekirse istifamızı verelim” diyen bakanlarına, ”Bekleyin” talimatını verdi.
O sabah bakanlarını azledip kahraman olabilirdi Erdoğan. Bunu yapmadı. Tam aksine hareket etti. Çünkü biliyordu ki, bunun arkası vardı.
Paralel yapının darbe planı şuydu?
Çocukları rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile gözaltına alınan, 4 bakan düşürülecekti.
Darbenin ikinci ayağında ise Başbakan vardı.
Yok yok yanlış bir ifade oldu. Darbenin asıl hedefinde Başbakan vardı. Hani 17 Aralık Savcısı Celal Kara o gece geniş bir daire çizdirip ortasına örgüt lideri Recep Tayyip Erdoğan yazdırmıştı ya.
17 Aralık’ta çocukları gözaltına alınan 4 bakan istifa ettirilecek.
25 Aralık’ta oğlu Bilal Erdoğan gözaltına alınan Başbakan Erdoğan istifa etmek zorunda bırakılacaktı.
Bu, tanksız ve topsuz olarak Başbakan düşürme planıydı.
Paralel yapının AK Parti ile sorunu yoktu. Erdoğan tasfiye edildikten sonra AK Parti’yi ele geçirip, yönetmek istiyorlardı. Paralelin Milletvekili İdris Bal, Gezi sürecinden hemen sonra Ankara Pursaklar’da buluştuğu bir gruba ne demişti? “Batı, Erdoğan’ın kalemini kırdı. Bundan sonra kim organize olursa Türkiye’nin kaderine o hükmedecek. Biz Tayyip Erdoğan sonrasına hazırlıklı olmamız lazım.”
O beklentiyle İstanbul Mali Şube’deki polis bilgisayarlarına, ”Dönemin Başbakanı” yazmışlardı. 27 Mayısçılar, astıkları Menderes için, ”Sabık Başbakan” demişti. Paralelciler ise görevi başındaki Başbakan’ı kayıtlarına, ”Dönemin Başbakanı” olarak geçirmişlerdi.
Operasyon üssü olan Mali Şube’deki bilgisayarlarına, ”Kabineyi burada toplayacağız” diye kayıt düşmüşlerdi.
Darbede başarılı olsalardı Yassıada Mahkemelerini Silivri’de kuracaklardı.
Mali Şube’deki 14 bilgisayara el konulmuştu. Dinlemelerin, fezlekelerin yer aldığı 10 terabaytlık kayıt tespit edildi. Ancak bu kazıma denilen bir yöntemle R-wipe programı kullanılmak suretiyle bir daha geri dönülemeyecek şekilde silinmişti. Siber suçlarda uzman polislerin çabaları sonucunda 10 bin kayıttan ancak 23’ü yani 10 terabayttan 23 gigabaytlık bölümü kurtarılabildi. Bir tutanak tutup, Cumhuriyet Savcılığı’na intikal ettirilen belgeler arasında, “Örgüt lideri dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazışmaları yer alıyordu.
Gizlemek, kaçırmak istedikleri bir şeyler olmasa geri gelmemek üzere bu bilgisayarlar niye silinir?
Bazı günler var ki, tarihin sıkışıp içine girdiği anlardır. 7 Şubat MİT operasyonu, 17-25 Aralık darbe girişiminin olduğu günler gibi. O günlerde yaşananları taraflardan dinleyip, neler yaşandığını öğrenmek bana çok cazip gelir.
18 ve 20 Aralık günleri İstanbul Emniyeti’nde yaşananlar gibi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’ndan gizli bir şekilde 17 Aralık operasyonunu başlatanlardan biri de Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı’ydı. Mali Şube Müdürü’ne 18 Aralık günü operasyondan el çektirildi.
Yerine başarılı bir polis müdürü Hakan Sıralı atanmıştı. Operasyon devam ediyor, zanlıların bir bölümü ifadesi alınmak üzere bekletiliyordu. İddiaların temelini oluşturan Bakan çocukları da bunlar arasındaydı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, Zekeriya Öz ve Celal Kara’nın kendisinden ve UYAP sisteminden saklayarak yaptığı operasyona iki yeni savcı daha atamıştı. Ama buna rağmen Celal Kara ve Zekeriya Öz’ün acelesi vardı. Polis fezlekesinin hemen gönderilmesini talep etti.
1 gün sonra operasyondan alınan eski mali Şube müdürü Yakup Saygılı 24 saat içerisinde fezleke hazırlayamayacağına göre, operasyondan önce tam 504 sayfalık fezleke hazırlanmıştı.
17 Aralık kumpasının ilk aşaması, operasyondan önce hazırlanan fezlekelerdi. Fezlekede bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış, ”Örgüt lideri” olarak tanımlanıyor, “Zafer Çağlayan ve grubu”, ”Muammer Güler ve grubu” gibi tanımlamalar kullanılıyor. Yani polis daha operasyonu başlatmadan örgütü kurmuş, bakanları örgüt lideri yapmış, yargılayıp hükmü vermişti. Ama bu Anayasa’nın 100. maddesine ve CMK’ya aykırı bir durumdu.
Görevi yeni üstelenen Mali Suçlarla Şube Müdürü Hakan Sıralı ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum Nazman, göreve yeni atandıklarını belirterek fezlekeyi incelemek istediklerini bildirdiler. Savcılar oralı bile olmadı. Yeni atanan ekip, yukarıdakine benzer Anayasa ve yasalara aykırı durumlar tespit etmişlerdi. Ama savcılar ısrarlıydı. Bunun üzerine, 20.12.2013 tarihinde saat 13:00’da bir tutanak tutuldu.
Bu tutanak da kumpasın ikinci belgesiydi.
O tutanaktan bir bölümü aktarmak istiyorum.
“20.12.2013 günü saat 10.20 sıralarında tarafıma sunulan 504 sayfalık fezlekeyi okuyup değerlendirip şube müdürüne yeterli zamanda sunmama imkan bulunmadığından konu şube müdürümüze iletilmiş bu esnada şube müdürümüzün de Savcı Celal Kara tarafından arandığı anlaşılmış,tarafımızdan konu savcı beye aktarıldığından ve konu geçmişinden bilgimizin olmamasının ve fezlekeyi okuyup tarafına sunulmasının imkansız olduğu, konunun proje üzerinde uzun zamandır çalışan personel tarafından hakim olunduğu onların da bu konuyla ilgili bir tutanak tanzim ederek bizim de bir tutanak hazırlayarak fezlekenin en kısa zamanda OKUNMADAN VE İMZALANMADAN tarafına gönderilmesi istenmesi üzerine; iş bu tutanak altı birlikte imza altına alınmıştır “
O fezleke üst yazısı olmadan ve kumpası belgeleyen bu tutanakla mahkemeye gönderiliyor. Allah aşkına buna şimdi hukuk mu diyeceğiz?