Avrupalı Türklerin sesi AVRUPA TÜRK GAZETESİ’nin yazarı Damla Çiğdem yazdı.
Referandum sonrası yeni sistemin Türkiye’nin gelişme, kalkınma, güvenlik ve istikrarına katkı sağlayacaktır. Sonuçta, olayın özü halkın seçerek görev verdiği bir liderin elini güçlendirmek, hareket kabiliyetini artırmak. Bu sayede, yürütmenin önü açılarak gereksiz prosedürler, yıkıcı muhalefetler, yıpratma amaçlı bürokrasilerle hızının kesilmesi engellenmiş olacak. Yeni sistem, seçilecek kişiye icraatlarını, vaatlerini daha rahat yerine getirme imkanı sağlayacak.
Tüm bunlar güçlü, güvenli ve istikrarlı bir Türkiye anlamına gelecek. Bu da dış ilişkilerde dost ve müttefiklerine daha çok güven sağlaması, karşılıklı faydaların artması, işbirliklerinin güçlenmesi demek.
Dolayısıyla Türkiye’nin, komşusu ve dostu Rusya ile arasındaki iyileşme süreci daha da hızlanacak ve ilişkileri gelişecektir. Türkiye’nin bölgede daha güçlü ve istikrarlı bir ülke haline gelmesi, doğal müttefiki olan Rusya’nın da ekonomik, ticari, siyasi ve stratejik açıdan faydasınadır. Aynı şekilde, Rusya’nın güçlü bir devlet, Sayın Putin’in güçlü bir lider olmasının Türkiye’nin lehine bir durum olması gibi.
Nitekim, Sayın Putin’in referandum sonrası Sayın Erdoğan’ı arayıp tebrik etmesi, referandum sonucunun iki ülkenin karşılıklı çıkarlarına uygun olduğunun samimi bir göstergesidir.
AB ile olan ilişkilere gelince, ne yazık ki aynı olumlu tablodan bahsetmek zor. Türkiye, AB sürecinde üzerine düşen yükümlülükleri defalarca yerine getirdiği halde, onlarca yıldır açık bir oyalamaya tabi tutuluyor.
Elbette, bunda Avrupa halkının veya ülkelerinin bir suçu yok. Bugün Rusya’ya yaptırım ve izolasyon politikaları uygulayan AB içindeki derin unsurlar Türkiye’yi de açıkça reddetmeden sürünceme taktiğiyle uzun süredir birliğin dışında tutma politikası izliyor.
Buna rağmen Türkiye, referandum sonrasında da her zamanki iyi niyetli, yapıcı ve uzlaşmacı tavrını sürdürecek. Ancak, ana akım Avrupa medyasının Sayın Erdoğan ve Türk halkı aleyhinde yürüttüğü çirkin kampanyaların referandum sonrasında artarak devam etmesi endişe vericidir.
Türkiye aleyhinde bölünme ve iç savaş provokasyonları yapan AB medyasının İngiltere ayağında çıkan bazı taraflı haberler şöyle:
The Economist: “Türkiye diktatörlüğe kayıyor”… Financial Times: “Yeni sultanın buruk zaferi”… Independent: “Derin bölünmeler nedeniyle Türkiye potansiyel düşmanlarının avı haline geliyor”…
Alman medyasında çıkan bazı taraflı haberler ise şöyle:
Bild: “Alman Türkler bir despot için oy kullandı”… Spiegel Online: “Türkler otokratik başkanlarına daha fazla güç vermek için oy verdiler”… Frankfurter Allgemeine: “Vahşi Erdoğanistan’da”…
İsviçre kanalları ise “Erdoğan Avrupa’da terörü besliyor mu?” programları yapmaktan çekinmediler.
Pek çok AB ülkesinin medyalarında benzer karşıt ve taraflı ifadeler yayınlanıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bütün iyi niyetine ve yapılan demokratik seçime rağmen referandum sonrasında derin AB mekanizmaları çok daha saldırgan ve pervasız hale gelmiş durumda. Bu da AB ile olan ilişkileri giderek güçleştiriyor.
Sonuçta, Türkiye’nin referandum sonrasında ne Avrupa ülkeleriyle ne ABD’yle ne de bunların halklarıyla hiçbir sorunu, düşmanlığı söz konusu olamaz. Ancak, kirli emperyalist sistemine köle edemediği devletlere ve liderlere bin koldan saldıran gizli yapılanmaların Türkiye’yle, Rusya’yla, ABD’yle, Erdoğan’la, Putin’le, Trump’la ciddi sorunları olduğu çok açık. O halde bu üç liderin ortak hedeflerine karşı güçlü bir ittifak kurmasından daha akılcı çözüm ne olabilir?
Damla Çiğdem – Avrupa Türk Gazetesi yazarı
Avrupa Türk Gazetesi © GAZETEMİZİN YAZARI