Güneş gazetesi yazarı Kayahan Uygur bugün “FETÖ konusunda yolun başındayız” başlıklı yazısında Fetocu terör örgütü ile mücadelenin yetersizliğine ve örgüt militanlarının nasıl gizlendiklerine dair çarpıcı tespitler yaptı. İşte yazısı…
Örgüt ilişkisi nedeniyle Zaman gazetesine kayyum yollanması AB ve ABD çevrelerini telaşa sevk etti. Bazı Avrupa hayranı aydınlar bunu insan hakları endişesiyle takınılan bir tavır olarak göstermeye çalışıyorlar. Külliyen yanlış. Batılıların hak, hukuk konularında bir gram hassasiyetleri olsaydı Balyoz, Ergenekon, Casusluk ve diğer düzmece davalarda dünyayı ayağa kaldırırlardı. O dönemde Türkiye’de büyük tepki varken, Batı’nın tepkisi cılızdı; bugün Türkiye’de sadece FETÖ sempatizanları tepkili, Batı’da ise gürültü büyük. Batı o zaman pek aktif değildi. Çünkü o korkunç skandalların arkasında bugün destekledikleri FETÖ vardı. Şimdiki “Zaman” ilgileri insan haklarının en büyük düşmanı olan o gruba sahip çıkmaktan ibarettir. Türkiye’nin yaptığı kayyum operasyonu ise onların Ortadoğu kökenli ve İslam maskeli bazı örgütlere karşı aldığı önlemlerin tıpkısının aynısı, hatta daha da yumuşağıdır. Kusura bakmasınlar, biz de kendi ülkemiz için Pennsylvania kökenli ve yine İslam maskeli bir örgütü çok tehlikeli buluyor ve önlem alıyoruz.
Asıl tehdit FETÖ
Türkiye bağımsız ve özgür bir ülke olduğuna göre terör örgütleriyle olan mücadelesinde izleyeceği stratejiyi kendisi belirler. Güvenlik kuvvetlerimizin pratikte verdiği mücadeleye bakıldığında silahlı çatışma anlamında uğraşılan terör grubu PKK’dır. Yıllardan beri faaliyet gösteren bölücü terör örgütü son dönemde arkasındaki İran desteği ve Suriye’deki varlığıyla bir dış tehdit haline de gelmiştir. Ancak stratejik bakımdan ve uzun vadede Türkiye için en tehlikeli terör örgütü açık ara FETÖ’dür. Türkiye’nin devlet organlarına önemli ölçüde sızmış, poliste, yargıda, bürokraside, iktidar ve muhalefet partilerinde önemli mevziler ele geçirmiş olan FETÖ ayrıca halkın inanç ve geleneklerini istismar etmekte ve ülkenin her bölgesinde faaliyet gösterebilmektedir. PKK ile FETÖ’yü karşılaştırırken tek bir sözcük kullanmak gerekirse PKK “bölücü”, FETÖ ise “yıkıcı” terör örgütüdür.
FETÖ-PKK ilişkileri
PKK’nın eylemlerindeki görünür şiddete bakarak FETÖ’yü gözden kaçırmak yanlıştır. Çünkü PKK eylemlerinin çoğunun arkasında hem de 1990’lardan beri FETÖ vardır. KCK operasyonlarının devletin PKK içine yerleştirdiği istihbarat elemanlarını deşifre etmek için yapıldığını unutmayalım. Aynı şekilde tamamen uydurma olan Arınç’a suikast bahanesiyle yapılan kozmik oda operasyonunda PKK ile ilgili istihbarat bilgileri FETÖ tarafından çalınmıştır. Geçtiğimiz Temmuz ayında, PKK’nın terör kampanyasını başlatan Ceylanpınar olayında da yine FETÖ polislerin devlet plaka takip sistemini bozdukları biliniyor. İşte PKK’nın son dönem şiddet eylemlerini ancak FETÖ’nün istihbarat desteğiyle başlatabildiği dikkate alındığında terörün ardındaki lojistik görülür. Nitekim iki örgütün yöneticilerin ortak toplantıları deşifre edilmiştir.
Mücadele yetersiz
Sanılanın aksine FETÖ’nün bugüne kadar aldığı darbeler yeterli değildir. Devlet ve siyaset içinde bazı kurum ve kişiler şu veya bu nedenlerle bu yapıya karşı henüz açık bir tavır almamışlardır. Örneğin iktidar partisi içinde paralelcilerle eskiden yakın çalışma arkadaşı olan milletvekillerinden bazıları bugüne dek bu konuda ağızlarını açıp tek kelime dahi söylememişlerdir. Ana muhalefet partisi yönetiminde de FETÖ’nün etkisi birçok olayda görülmektedir. MHP Genel Başkanı, ancak kendisinin parti liderliği söz konusu olduğunda bu tehlikeyi ele alabilmiştir. PKK ve FETÖ ile birlikte bir terör şeytan üçgeni kurmuş olan HDP’den söz etmiyorum bile.
Siyaset bu haldeyken devlet kurumlarının tepkileri istenilen düzeyde değildir. Önemli devlet kurumlarımızdan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, dindar bir cemaat görüntüsü altında İslam düşmanlığı yapan bu sapkın topluluk hakkında neden tavır almıyor? Bunun bir açıklaması olmalı. Sayın Diyanet İşleri Başkanımız her fırsat bulduğu ortamda bir konuşma yapıp DAEŞ ve El Kaide gibi örgütleri eleştiriyor. İyi, güzel de devletimiz FETÖ’yü de terör örgütü olarak kabul ettiğine ve bu konu milli siyaset belgelerinde yer aldığına göre Diyanet İşleri Başkanı’nın paralelciler hakkındaki suskunluğunu nasıl açıklayacağız? Ortadoğu’daki mezhepçi baskı zulüm altında yolunu kaybetmiş insanların terör, barbarlık, intihar çizgilerini Batı ile birlikte eleştirmek pek de zor olmasa gerek. Şu mehdiyyet, kıyametçilik, kâinat imamlığı, hatalardan münezzeh olmak, “dinler arası diyalog”, “Protestan İslamlığı” gibi konularda ne deniliyor, işin özü bu. Burada bu konuya değinmem Diyanetin tutumunu eleştirmek için değil, FETÖ konusunda yolun henüz başında olduğumuzu vurgulamak içindir.
Son taktikleri
Birçok devlet kurumunda, yargıda, poliste, üniversitelerde, STK’larda, medyada FETÖ örgütünün şebekeleri varlıklarını örtülü biçimde sürdürmektedir. Ancak ne denli örtülü olsalar da hepsinin faaliyetleri politiktir. Örgütün siyaset alanında sözcüleri, dost unsurları ve medya alanında yeni yaptıkları hamleler bulunmaktadır. Görünen stratejileri, hükümeti PKK eylemleri, sol muhalefetin saldırıları ve muhafazakâr cephedeki iç darbeler ve çatlaklar yoluyla bunaltmak ve ne pahasına olursa olsun iki alanda sonuç almaktır: Bunlardan birisi başkanlık sistemi önerisinin hayata geçmesini engellemek, diğeri ise Suriye’de bir PYD terör devleti kurulması karşısında devletin hareketsiz kalmasını sağlamaktır. Açık veya örtülü, her kim bu iki konuda kendi çizgilerinde ise onları destekleyecek, parlatacak ve öne çıkartacaklardır. Onlara okyanus ötesinden verilen görev budur.
Rehavete kapılmayalım
Türkiye’nin güvenliği, ülkemizin geleceği, yeni kuşakların özgürce yetişmeleri ve sapkın satanist örgütlerden korunması için FETÖ ile ve onun din anlayışıyla mücadele hayati önem taşıyor. İnlerine kısmen girilmiş olmakla beraber, bunların Türkiye’den temizlenmesi için işin henüz başındayız, tereddüt etmeyelim, rehavete de kapılmayalım.
Kayahan Uygur – Güneş