Avrupalı Azerbaycan-Türkü Gazeteci-Yazar Orhan Aras, Ermeniler tarafından işgal edilen Karabağ’ın kurtarılmasına yönelik olarak Hollanda’da sarf ettiği milli haykırıştan ötürü yargılanan İlhan Aşkın’ın davasında yaşananları analiz etti. Aras, Avrupa Türk Gazetesi için yazdı. İşte o değerlendirme:
Dün heyecanla sabaha saat beşte uyandık… Yolumuz uzaktı ve üç arkadaş Hollanda sınırına yakın bir yerde buluşup beraber yolculuk yapacaktık. Her yolculuk öncesi hiç nedensiz acele ederim, teleşlanırım, iştahım kaçar, birşey yiyemem. Ama bu defa akşamdan çok rahat uydum, vaktinde uyandım ve rahat rahat kahvaltımı yaparak yola koyuldum. Bielefeld’den Mehmet Irmak, Dinslaken’dan Gazanfer Türkoğlu ile Dinslaken’da buluşacaktık. Güya en geç saat 6.30’da üçümüz orda olacaktık ama ancak saat 7.30’da buluşabildik.
Mehmet Irmak’la seneler öncesi bu yolculuk gibi onlarca yolculuk yapmıştık. Avrupa’da kurduğumuz Azerbaycan Türkleri Federasyonu için eski-püskü arablarımızla yollara düşer, cebimizdeki paraları birleştirerek benzin alırdık. Aradan yıllar geçti ve çeşitli ayak oyunlarıyla o „Federasyon“ kapandı ama Den Haag’daki Azerbaycan Türk Kültür Derneği gibi dernekler büyük zorluklara rağmen ayakta kaldı. Bunda tabii ki İlhan Aşkın’nın mücadeleci yapısının ve ordaki arkadaşlarının gayretlerinin rolü büyüktür. Şimdi o dernek ve başkanı Ermeniler tarafından mahkemeye verilmiş, yargılanıyordu. Yargılanma nedeni „Irkçılık ve bir halka düşmanlık“ dı. Hollanda makamları bu iddayı ciddiye almış ve dava açmıştı. Oysa Karabağ’daki mezalimden, hatta Hocalı’daki soykırımdan „Irkçılık ve bir halka düşmanlık,“ nedeniyle davacı olması gereken insanlar vardı ama hiç biri piyasada yoktu.
Yol boyu hep bu konulardan, vefa, kardeşlik, hak ve hukuktan söz ettik. İki saatlik yolculuktan sonra Almelo’ya vardık. Almelo dümdüz bir arazi. En fazla iki katlı evlerin olduğu şehir tek düze ve sakindi. Sonradan öğrendiğimize göre şehirde 7 bin Türk, 2.500 Ermeni yaşıyormuş. Dava konusu ise 2014 yılında bu şehirde dikilmek istenen bir Ermeni anıtı hakkında İlhan Aşkın’nın yaptığı konuşmaymış. Sadece onun yaptığı konuşma söz konusu olsa neyse. Ama mehter marşı da dava konusu olmuş. O davul ve zurnalardan korkan, ürken ve geçmişi hatırlayanlar olmuş ve dava açmışlar.
Mahkemeye vardığımızda ilk karşılaştığımız tanıdık sima Ayhan Demirci oldu. O da 1990’lı yılların gönüllülerinden biriydi ve Belçika’dan gelmişti. Sonra, ilhan Aşkın ve diğer arkadaşları gördük. Den Haag derneğinden bir hayli arkadaş gelmişti. İsmi aklıma gelenlerden Sadık Karabağ, Baycan Atış, Özcan Akbal, Ferhat Iğdır… Sadık Karabağ yine bayraklarıyla tam donanınlı gelmişti. Hepsiyle teker teker kucaklaştık. İlhan Aşkın’nın adeta dava arkadaşı olmuş fedekâr eşi Semra Hanım ve 13-14 yaşlarındaki kızı da ordaydı. Hiç birinde endişe hali yoktu. Hepsi kendisinden emin ve kararlı idiler. Türkistan meselesi olunca her platformda gördüğüm Mehmet Tütüncü, bir „gönüllü danışman“ sıfatıyla aramızdaydı. Hollanda basını da davaya ilgi gösteriyordu. Hollanda’da yayın yapan Avrupa Türk Gazetesi başyazarı Oğuzhan Kılıç, Türkmen Gazetesi’inden Eşref Kerküklü da davayı takip ediyorlardı.
Davacı olan Ermenileri koruma amaçlı orda bulunan polisler mahkeme izleyicilerini yukarı kata aldılar. Biz mahkeme salonuna girdik. Bir savcı ve üç hakimden oluşan mahkeme çok kısa sürdü. Davaya konusu hakkında bilirkişi raporu gerekiyormuş ve bu yüzden dava 3 Mart 2017 yılına ertelendi. Bilirkişi raporunu yazacak olan kişi şüphesiz dava için çok önemliydi. Mehmet Tütüncü’ye göre bu konuda uzman bir Hollandalı Türkolog vardı ve o da sözde soykırım konusunda önyargılı biriydi.
Mahkeme sonrası büyük bir coşku içinde şehirde bulunan Atatürk Derneği’ne gittik. Dernek Başkanı Uğur Çete ve diğer yöneticiler bizi büyük bir misafirperverklikle karşıladılar. Çaylarımızı içtik, hasret giderdik ve 3 Mart’da tekrar aynı yerde buluşmak üzere sözleştik.
Biz üç arkadaş Almanya’ya dönerken diğer arkadaşlar Belçika ve Hollanda’nın diğer şehirlerine doğru yola koyuldular. Artık Avrupa’da bu tür davaların sık sık yaşanacağını tahmin ediyorduk. Ama bu davalar karşısında bizim toplumun ve toplumda söz sahibi olduklarını iddia eden kurum ve kuruluşların ne kadar hazırlıksız olduklarını, sözleri ile yaptıkları işlerin birbirine uymadığını, yani samimiyetsizliği görüp üzülüyorduk.
İlhan Aşkın’nın bazen nasıl yalnızlık hisleri geçirdiğini uzakta olsam da hissedebiliyorum. Ama insan bazen gönüldaşlarının uzakta da olsa yürekleri ile onunla birlikte olduğunu ilk anda farkedemiyor. Zaman geçtikçe „yalnızlar“ bir araya geliyor ve haksızlıklar karşısında çoğalıyor. Bu davada da böyle olacağından eminim.
Orhan Aras
Avrupa Türk Gazetesi © konuk yazar
Referans dergisi Genel Yayın Yönetmeni