avrupahollandaalmanyabelcikafransafetoakpchpmhpiyip
DOLAR
34,4835
EURO
36,4767
ALTIN
2.946,74
BIST
9.031,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Televizyonda konuşan gazeteci Oğuzhan Kılıç: Hollanda Türkleri olarak insan hakları ve demokrasiye bağlı ve azınlıklarına saygılı bir Hollanda istiyoruz

Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı Oğuzhan Kılıç, Avrupa’daki siyasal gündemi gazeteci-televizyoncu Seyfi Uzunkök’ün Tv6’da sunduğu Başkent Postası programı’nda değerlendirdi. Deneyimli gazeteci Oğuzhan Kılıç, 15 Temmuz hatıralarını, 11 Mart Rotterdam vahşetini, DENK Partisi’nin de içinde olduğu geçmişten bugüne Hollanda’daki yeni siyasi yapıyı, lobiciliği ve genel gündem gelişmeleri hakkında gündem yaratan açıklamalarda bulundu.

Televizyonda konuşan gazeteci Oğuzhan Kılıç: Hollanda Türkleri olarak insan hakları ve demokrasiye bağlı ve azınlıklarına saygılı bir Hollanda istiyoruz

Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti‘nin sivil toplum örgütü olarak Türk toplumuna yönelik olarak hak arayışı mücadelesi ve lobicilik yaptığının altını çizen gazeteci Oğuzhan Kılıç, yalnız Türkiye’nin değil aynı zamanda ve ondan da önemli olarak Avrupalı Türklerin çıkarlarını koruyan çalışmalarının kamuoyunda takdirle karşılanmasından ötürü memnun olduğunu söyledi.

GAZETECİ OĞUZHAN KILIÇ: HOLLANDA TÜRKLERİ OLARAK İNSAN HAKLARINA BAĞLI BİR HOLLANDA İSTİYORUZ
Türklerin Hollanda’da en büyük milli azınlık grubu olduğunun altını çizen Kılıç, 17 milyonluk Hollanda’da 1 milyon 100-200 binlik Müslüman kitleye 450 binlik Türk toplumunun öncülük ettiğini ifade etti, “11 Mart vahşetiyle birlikte Türk milleti Hollanda’yı tanıdı, Rutte hükümetinin azınlıklara ne kadar saygısız olduğunu gördü.”

11 Mart’ta Türklere yapılan saldırının vahşet ve travma olduğunu ifade eden gazeteci Kılıç, “atlı-itli-köpekli saldırı yapılması hukuka aykırıdır, uluslararası hukuka da aykırıdır, ırkçı parti ve ondan çok farkı olmayan mevcut hükümet bundan nemalanmaya kalktı ama nihayetinde yapılanlar Hollanda’ya yakışmadı, Rutte hükümeti Hollanda’nın imajını zedeledi. Biz Hollanda’yı seviyoruz ve Hollanda’nın bu imaja sahip olmasını istemiyoruz.” dedi.

Avrupa’da Türklerin sola, Türkiye’de de AK Parti’ye veya sağa oy vermelerinde yadırganacak bir şey görmediğini söyleyen gazeteci Oğuzhan Kılıç, Avrupalı Türklerin siyasi eğilimlerini anlattı.

İŞTE PROGRAMDAKİ O SÖYLEŞİ

15 TEMMUZ GÜNÜ
S.Uzunkök: Çok değerli bir konuğum var bugün, çok uzaktan geldi. Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı Oğuzhan Kılıç; hoşgeldiniz. 15 Temmuz’da beraberdik, çok badireler atlattık ve sıkıntılar yaşadık, bazıları rahatını bozmazken bizler meydanlara çıkan gazetecilerden olduk. Nasıl anımsarsınız o günleri?

O.Kılıç: Hoşbulduk. Benim için burada sizinle olmak bir mutluluk. Siz yerel anlamda güçlü bir gazetecisiniz ve Ankara’da güçlü analizleriyle bilinen bir gazetecisiniz. Bahsettiğiniz gibi 15 Temmuz’da beraberdik. Biz, Başbakanlığın desteğiyle düzenlenen Medya ve Kültür Turizmi Kurultay’ında beraberdik, Ankara-Konya-Karaman’da. Ben hatta, bildiğiniz gibi, 16 Temmuz’da Karaman’daki forumda 4 konuşmacıdan biriydim. Oturumu da Kanal 7’nin haber müdürü Mehmet Acet yönetecekti. Ve o gün darbe oldu forum da iptal edildi. Biz de sokaklara indik. Çok duygu dolu anlar yaşadık. Hiç unutmayacağım sahneler oldu, ağlayan, dua eden analar, ama milletimiz bu vahşeti yaşatanlara karşı her zaman buğz etmeyi sürdürdü. Yani öyle bir günde beraber olduk.

AVRUPA TÜRK GAZETECİLER CEMİYETİ’NİN SİVİL TOPLUM MÜCADELESİ
S.Uzunkök: Yani 15 Temmuz’un yansımalarına bakıldığı zaman sanki süreç Avrupa’da aleyhimize işliyor. Ne dersiniz? Özellikle Almanya’da, Hollanda’da ve Belçika’da ırkçılık faaliyetleri biraz gün yüzüne çıkmış gibi görünüyor. Bu yükselen ırkçılık hakkında neler söylüyorsunuz, Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti nasıl faaliyet yürütüyor bunlara karşı? Objektif gözle baktığınız zaman Avrupa nereye gidiyor?

O.Kılıç: Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti, programı doğrultusunda ortaya koyduğu yıllık plana uygun olarak, arkadaşlarımızla istişare ederek, bir sivil toplum örgütü olarak vatandaşlarımızın sorunlarına yaklaşıyoruz.

Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti olarak, etkili bir sivil toplum örgütü olarak lobicilik yapıyoruz. Yalnız Türkiye’nin değil aynı zamanda ve ondan da önemli olarak Avrupalı Türklerin çıkarlarını koruyan çalışmalarının kamuoyunda takdirle karşılanmasından ötürü memnunuz.

Biz çalışmalarımızda 3 ana tema üzerinden yola çıkıyoruz; siyasi katılımı teşvik ediyoruz çünkü vatandaşlarımız siyasete katılıp kaderlerine ortak olmalılar, ikincisi Türkçe’nin korunması için çalışıyoruz ve üçüncüsü de ırkçılıkla mücadele ediyoruz. Irkçılık günümüzde çok ana bir temadır, hukuki boyutu olan bir temadır. Çünkü ırkçılık giderek yükselen bir trend içinde vücut buluyor.

Irkçılıkla mücadele açısından bakıldığı vakit; Fethullahçı terör örgütü’nün, ırkçı motivasyonlara sahip olan PKK terör örgütü, yükselmekte olan ırkçı kamuoyuna ciddi katkı yapıyorlar. Bunları ırkçılıkla mücadeleden bağımsız göremeyiz, çünkü bunlar Türk ve Türkiye düşmanlığının körüklenmesinde çok temel vazife görüyorlar ve yükselmekte olan ırkçı kamuoyuna katkı yapıyorlar. Nasıl yapıyorlar bunu; örneğin son dönemde bir furya var, Diyanet’le ilgili. Özellikle Diyanet günümüzde hedef haline getirildi. Batı Avrupa’da Türklerin yaşadığı yerlerde ne yazık ki bu var.

Baştan alırsak şöyle anlatayım.

11 Eylül saldırılarından itibaren, yani 2001’den itibaren, öncelikli olarak 2003-2004’te kamu olanaklarıyla okullarda verilen 2 saatlik Türkçe dersleri kaldırıldı. Nedenini ise, ‘yeterli kaynağımız yok’ diyerek öne sürdü hükümet. Yavaş yavaş Türkçe okullardan kaldırıldı.

TÜRKÇE DERS SAATLERİ İÇİNDE OKULDA VERİLMELİ
S.Uzunkök: Bu kamuya bağlı okullarda mı veriliyordu? Türkler en büyük azınlık gurubu mu Hollanda’da?

O.Kılıç: Tabi, ders saatleri içinde okulda haftada 2 saat Türkçe dersleri veriliyordu. Şimdi kaldırıldı. Türkiye’den bazıları diyorlardı ki, Türkçe her yerde öğretilebilir. Hayır! Ders saatleri içinde okulda verilmesi gerekir diye biz Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti olarak düşünüyoruz. Ancak o zaman formasyona uygun olur. Türkçe’yi kaldırdılar oysa bizim girişimcilerin genel bütçeye katkısı (vergi) çok yüksek.

Türkler, Hollanda’da en büyük milli azınlık grubudur. 17 milyonluk Hollanda’da 1 milyon 100-200 binlik Müslüman kitleye 450 bin’lik Türk toplumu öncülük ediyor.

Nizami olmayan (resmi olmayan) sayılara göre Hollanda’da Türkler 450 bin ile en büyük milli azınlık grubudur, ikincisi ise 360 bine Faslı’lar, arkasından 250 ile 200 binin altındaki bir nüfusla Sürinamlı’lar ile Antilli’ler, yani siyahi diye bilinen insanlar, arkasından Endonezya’lılar ve saire.

Türk toplumunun arkasındaki lokomotif ve teşvik edici gücün Türkiye olması nedeniyle Türkiye’nin gücünden rahatsız olan emperyalist güçlerin Türkiye’nin FETÖ ve PKK’la zayıflatılması ve birbiriyle uğraştırılması için art niyetle çaba sarf etmektedirler. ‘Türkiye Cumhuriyeti bir şekilde zayıflatılması lazım, Türkiye Cumhuriyeti adeta parçalatılması lazım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk insanının bir şekilde bir biriyle boğuşturulması lazım, birbiriyle uğraştırılması lazım’ gerek, düşüncesi hasıl gelir, onlara göre. Çünkü o noktada da çeşitli çalışmalar içindeler. Fethullahçı terör örgütü, PKK terör örgütü ve muhtelif diğer Türk ve Türkiye düşmanı terör örgütlerine, oluşum ve yapılanmalara verilen görev budur, bu şekilde destek buluyorlar.

YENİ BİR MEDYA YAPILANMASI ŞART
S.Uzunkök: Avrupa’da bildiğim kadarıyla Türkiye’den giden 50 civarında, Türkiye’de yabancı medya adına görevli olarak ise 700’den fazla görevlendirilmiş yabancı gazeteci var. Bu sayı, rakam az değil mi?

O.Kılıç: Esas itibarıyla bunları ölçmek zordur. Görevlendirilen arkadaşlarımızdan sivil toplumculuk anlamında fazla bir şey de beklemiyoruz, ihtiyaç olan mesleki dayanışmalarını gideriyorlar. Esas beklenti TRT ve Anadolu Ajansı’ndandır.

Anadolu Ajansı ve TRT 2003-2004’ten itibaren Samanyolu denen FETÖ borazanı, FETÖ medyasının hedefinde olduğundan Avrupa’daki ofis ve büroları zayıflatıldı ve kapatıldı. Şimdi bunu yeniden harekete geçirmek lazım, yeniden böyle bir atağa girmek lazım. Sizde biliyorsunuz ki kamu desteği olmadan olmaz.

S.Uzunkök: Özellikle FETÖ’nün verdiği zararın haddi hesabı yok, Almanca ve diğer dillerde beyanatlar verip çalışmalar yapıyorlar.

O.Kılıç: Evet, Fethullahçılar çok zarar verdiler, vermeye devam ediyorlar. Terör örgütleri çok ciddi çalışıyorlar. Gördüğümüz kadarıyla Anadolu Ajansı’ndaki FETÖ’cülerin filitrelenmesi çalışması iyiye doğru sürmektedir.

11 MART’TA YAPILAN SALDIRI VAHŞETTİR, RUTTE HÜKÜMETİ İNSAN HAKLARINI İHLAL ETTİ; GÖÇMENLERİN TEMSİLCİSİ DENK PARTİSİ’NİN YÜKSELİŞİ
S.Uzunkök:
Hollanda’da 11 Mart’ta ne oldu? Faslı Rotterdam Belediye Başkanı’nın rolü nedir? Hollanda hükümeti başka gruplara veya kendi vatandaşlarına karşı böyle bir saldırıyı daha önce hiç yaptı mı?

O.Kılıç: Hayır, emniyet güçlerinin atlı-itli-köpekli olarak daha önce müdahale ettikleri grupların büyüklüğü 50-40 kişiyi aşmaz. Bunlar genelde Hollandalı radikal-sağ ve radikal-sol gruplardır. Bunlar hiç gündem de olmaz. Ancak bu sefer işin içine uluslararası bir boyut girdi.

Türk milleti Hollanda’yı tanıdı, Rutte hükümetinin azınlıklara ne kadar saygısız olduğunu gördü.

11 Mart’ta Türklere yapılan saldırının vahşet ve travmadır. Gece yarısı alınan olağanüstü-hal kararıyla atlı-itli-köpekli saldırı yapılması hukuka aykırıdır, uluslararası hukuka da aykırıdır, ırkçı parti ve ondan çok farkı olmayan mevcut hükümet bundan nemalanmaya kalktı ama nihayetinde yapılanlar Hollanda’ya yakışmadı, Rutte hükümeti Hollanda’nın imajını zedeledi. Biz Hollanda’yı seviyoruz ve Hollanda’nın bu imaja sahip olmasını istemiyoruz.

İnsanlarımız üzerine sadakat test uygulanıyor, oysa biz Hollanda Türkleri olarak, Hollanda’nın da taraf olduğu Avrupa insan hakları sözleşmesinde ve Avrupa azınlık hakları sözleşmesinde yazılı bulunan hukuku harfiyen uygulayan bir Hollanda istiyoruz. Biz öyle Hollanda vatandaşlarıyız, Hollanda yurttaşlarıyız, Hollanda Türkleriyiz.

Hollanda’yı seviyoruz, ama biz Hollanda’nın insan haklarına bağlı, demokrasiye bağlı, azınlıklarına saygılı bir Hollanda istiyoruz.

Biz Hollanda’nın da taraf olduğu evrensen insan hakları beyannamesindeki hakların kullanılabildiği demokratik bir iklimin Hollanda’da tesis edilmesinden yana tarafız.

Bunların giderek aşındırılmakta olduğunu görüyoruz.

Başbakan Mark Rutte’nin 15 Mart’a (seçimlere) doğru gidilirken Hollanda’nın onurunu bu kadar yerlerde sürüklemesinin hakkı olmadığını düşünüyoruz. Rutte hükümeti Hollanda’nın imajına ciddi anlamda zedelemiştir, Hollanda’ya bir muz cumhuriyeti görüntüsü vermiştir. Medya konuyu iyi işledi. Belediye Başkanı Aboutaleb’in medyada eleştirilmesi de ayrıca rahatsızlık verdiğini görüyoruz, bu da demokrasi alışkanlığının tam olarak oturmadığını gösteriyor.

Bunun tarihi arka planı vardır.

2005’te yapılan bir araştırmaya göre Türklerin % 65’e yakınının daha ziyade sosyal-demokrat işçi parti’ne ve sol’a oy veriyor, bu da kimliklerini korumak temel iç-güdüsüyle ve aynı zamanda alt gelir düzeyinde olmaları nedeniyle sol’a daha fazla yatkın oldukları biliniyor.

Bende şahsen sosyal-demokratım, arkadaşlarımızın çok büyük bir bölümü de öyledir. Evrensel sosyal-demokratik prensiplere bağlıyız, evrensen insan hakları, barış ve dayanışma açısından bakıldığı vakit. Ancak görüyoruz ki, Hollanda’da sosyal-demokrat işçi partisine ve sol’a da sirayet etti bu ırkçı iklim. Ve Türkler 2014’ün Aralık ayında bu partinin içinden koparak kitle halinde yeni bir partiyi Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk öncülüğünde kurdular. DENK partisi kurulmuş oldu.

2012 yılındaki seçimlerle oluşan 150 kişilik parlamentoda 2014 sonu itibarıyla yeni bir grup oluştu. Göçmenlerin, Müslümanların, azınlıkların, Türklerin umut olacak artık bir partileri var, DENK partisi. Şimdi Türkiye yanlısı olmakla da suçlanıyor parti ve mensupları. 2 sandalyeli DENK Partisi 15 Mart 2017’de yapılan seçimlerde sandalye sayısını 3’e çıkardı.

Gerilimi yatıştırmaktan yanayız. Bazı Belediyelerin demokratik sivil toplum faaliyetlerini kimi karar vericilerin dar anlayışlarına uygun olarak önledikleri biliniyor.

Çok yoğun bir şekilde bir toplum mühendisliğidir gidiyor. Oradaki sözde yetkililerin kendince beğendikleri insanlarla, uygun buldukları insanlarla, paneller yaparak ve bu panellere de katılımın olmadığı bir ortamda, konuyu kendi yörüngelerine alarak Türk milleti ve Türkiye’yi suçlayan bir çalışma içinde olduklarını görüyoruz. Tabi böyle şeylere biz alet olmuyoruz, Türk milleti de alet olmuyor.

SİYASİ AKIMLAR ve AVRUPA’DA TÜRKLERİN SOL’A TÜRKİYE’DE SAĞ’A OY VERMELERİ EĞİLİMİ
S.Uzunkök: Avrupa’da Türklerin desteklediği sol partiler gördüğümüz kadarıyla insan hakları’ndan yana oluyorlar. Türkiye’de neden sol partiler statükocu oluyorlar, insan haklarından yana olmuyorlar, Türkiye’de neden tam tersi? Niye, daha geniş düşünen, evrensel insan hakları beyannamesine uyan görüntü vermiyor? Mesela CHP sol bir parti midir, sosyal-demokrat bir parti midir?

O.Kılıç: Bakıldığı vakit temel akım itibarıyla dünya’da 2 akım öne çıkıyor her ülkede; liberal ve sosyal-demokrat, sağ ve sol. Tabi ki bunun içinde bir de conservatif yani muhafazakar akım da olabilmektedir. O bakımdan 3 akım temel akımdır. Tabi bu İngiltere’de, Almanya’da ve Fransa’da böyle, Hollanda’da da öyledir. Yani bu 3 akımın dışında Hollanda’da başbakan çıkmaz.

Türkiye’ye dönersek, buradaki yapıya bakarsak; Atatürkçü ve sosyal-demokrat olduğu söylense de CHP’nin ne olduğu bir çorba gibi ortada duruyor. Sosyal-demokrat, Atatürkçü ve milliyetçi olduğu tartışmalı, az önceki konuşmalarımız ışığında tam anlamıyla sol parti midir(?) diye sorarsanız; bilemiyorum.

Avrupa’da Türklerin sola, Türkiye’de de AK Parti’ye veya sağa oy vermelerinden yadırganacak bir şey görmüyorum. Uluslararası hukuktan doğan kimlikten kaynaklı talepler ve ihtiyaçların şiddetsiz ortamda karşılanması doğaldır, insan haklarının gereğidir.

CHP’yi sosyal-demokrat bir parti olarak tanımlamıyorum, görmüyorum. CHP küresel güçlerin etkisine açık bir yapılanmaya dönüştü. Bir taraftan da mezhepsel bir yapılanma olduğu tartışılıyor, öbür taraftan da yine aynı bağlamda Alevi vatandaşlarımızın çok ta memnun olmadıklarını görüyoruz. CHP’nin şu genel başkanla nereye gittiği bilinmiyor. İstediği yere gidebilir. Ancak şu çok önemli, Türkiye’de ana-muhalefet gücünde bir siyasi partinin dış güçlerin etkisine açık hale gelmemesi gerekiyor. Bir siyasi partinin (Türkiye dışındaki) dışarıdaki talepleri bu kadar içerideki kamuoyunda dinlendirmesi, milli menfaatleri zedeleyecek çıkışlar yapması üzüntü vericidir.

Toplam seçmen içinde yüzde % 6’lık bölümü yurtdışındaki Türk seçmen kapsamaktadır. Bunların üçte ikisi tabi ki Avrupa’da. Seçmen yoğunluğa göre Almanya, ABD, Hollanda ve Fransa ile diğer ülkeler şeklinde sıralanmaktadır. Bu bağlamda iki parti yarışıyor; AK Parti ve HDP, PKK yani…

ASKERLERİMİZ ÖLMEDİLER…
S.Uzunkök: Yaşanan kazalar ve terör saldırılarıyla ilgili eklemek istedikleriniz olur mu, ne demek istersiniz?

O.Kılıç: PKK terör örgütü’nün saldırısına muhatap olan bir kişi olarak söylüyorum; Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum Şehit olan kahramanlarımıza. Askerlerimiz ölmediler, içimizde yaşıyorlar ve onlara minnettarız. Sonuçta bir ölür bin diriliriz. Yolumuza devam edeceğiz, güçlü Türkiye, büyük Türkiye olarak.

DIŞ GÜÇLER VATANDAŞLARI ve SOYDAŞLARIYLA İLGİLENEN TÜRK HÜKÜMETİNDEN RAHATSIZ
S.Uzunkök: Yurtdışında PKK ve FETÖ’nün Türkiye’ye karşı lobi faaliyetleri yaptığını biliyoruz. Kendim Fransa’da bizzat gördüm ve TRT’de Bakan Kurtulmuş’a sordum; Türkiye birşeyler yapamaz mı?

Bugün bakıyorsunuz Avrupa’da Türklerin yaşadıkları yerlerde otorite PKK’nın himayesinde, esnaflar dükkanlar açıyorlar, PKK haraç kesiyor bunlardan. Bu tür sıkıntıları hala duyuyoruz. Türkiye yurtışında nasıl bir çalışma yapabilir? Bunun gibi pek çok sorun var? Türkiye’de bunun karşılığında STK’ları güçlendiremez mi? Biz biraz zayıf kalmıyor muyuz?

O.Kılıç: Bir defa Türkiye’nin kendi içinde ciddi bir temizlik çalışması olduğu için ve hala bu sürmekte olduğu için, dışarıya yönelme eğilimi zayıfladı gibi görünüyor ama geçmişle kıyasla çok şükür çok iyi. Yani geçmiş dönemle kıyasla bakıldığı vakit, AK Parti hükümetlerinden önceki dönemle kıyaslandığı vakit, özellikle bu son dönemde FETÖ’yü de sırtından attıktan sonra hükümet ciddi anlamda bir destek politikası yürütüyor yurtdışındaki Türklere yönelik olarak. Bu uluslararası hukukunda gereği bir yerde. Uluslararası hukukta da buna yer var. Dışarıda çok büyük bir nefret var Cumhurbaşkanı Erdoğan’a. Niye(?), yurtdışındaki vatandaşları ve soydaşlarıyla ilgileniyor diye.

(Yukarıda yazılı bulunan televizyon söyleşisi, bütünleme yöntemiyle, sarf edilen cümleler ortaya konulan fikriyata uygun olarak tamamlanarak yazılmıştır.)

Avrupa Türk Gazetesi © ÖZEL HABER | SÖYLEŞİ

YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Avrupa Türk Gazetesi'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.