avrupahollandaalmanyabelcikafransafetoakpchpmhpiyip
DOLAR
34,7367
EURO
36,5541
ALTIN
2.951,51
BIST
9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

İran devrimin 40’ıncı yılına yaptırımların gölgesinde giriyor

İran yönetimi, Ayetullah Ruhullah Humeyni liderliğinde gerçekleşen ve 11 Şubat 1979’da Muhammed Rıza Şah Pehlevi iktidarının devrilmesiyle sonuçlanan devrimin 40’ıncı yılına ABD yaptırımlarının gölgesinde giriyor.

İran devrimin 40’ıncı yılına yaptırımların gölgesinde giriyor
11.02.2019
A+
A-

İran’da 58 yıllık Pehlevi Hanedanlığının yıkılmasıyla sonuçlanan Şii din adamı Humeyni liderliğindeki 1979 devrimi, 20’nci yüzyılın en önemli olaylarından biri olarak kayda geçmiş ve İran uzun süre gerek bölgesel gerekse küresel güçlerin gündemini meşgul etmişti. Şah Pehlevi’ye destek vermekle suçlanan ABD’nin Tahran Büyükelçiliğinin devrim yanlıları tarafından işgal edilmesiyle başlayan Tahran-Washington anlaşmazlığı o tarihten bu yana uluslararası bir sorun olarak kalmaya devam etti.

Devrimden 9 ay sonra gerçekleşen elçilik işgali nedeniyle başlayan ABD ambargoları, 14 Temmuz 2015’te imzalanan ve 16 Ocak 2016’da yürürlüğe giren Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma ile bir süre kalksa da ABD Başkanı Donald Trump’ın 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan çekilmesi ve 7 Ağustos ile 5 Kasım 2018’de yaptırımları iki aşamalı olarak yeniden devreye koyması nedeniyle İran, devrimin 40’ıncı yılına da ambargoların gölgesinde giriyor.

PEHLEVİ HANEDANLIĞI VE BÜYÜK GÜÇLERİN ÜLKEYİ İŞGALİ

İran’da Büyük Rıza Şah olarak bilinen ve bir general olan Rıza Pehlevi, 1921’de Kaçar Hanedanı’nın son şahı Ahmet Kaçar’ı devirerek Pehlevi Hanedanlığını kurar. Rıza Şah, yönetiminin ilk 2 senesinde ülkeyi perde arkasında yönetir ancak 1923’te Başbakan olduktan sonra 1925’te Pehlevi Hanedanlığını resmen ilan eder.

Ülkenin yeni lideri Batı ülkeleriyle ilişkilerini iyi tutmaya dikkat eder ancak Rıza Şah’ın İngiliz William Knox D’Arcy ile yapılan petrol anlaşmasını ve takiben Anglo-Persian petrol anlaşmasını feshetmesi ve 2’nci Dünya Savaşı sırasında Almanya ile yakınlaşması SSCB’nin 1941’de İran topraklarını işgal etmesine yol açar. Bunun üzerine Birleşik Krallık da Pehlevi Hanedanlığı idaresindeki enerji hatlarını ele geçirmek ve Basra Körfezi’nde güvenliği sağlamak iddiasıyla 1941 yılında İran’a girer.

İşgal güçlerinin Almanlarla ilgili taleplerini kabul etmeyen Rıza Şah, oğlunun iktidarı sürdürebilmesi için 1941’de ülkeyi terk ederek Güney Afrika’ya sürgüne gitmeye razı olur ve Muhammed Rıza Pehlevi 21 yaşında İran Şahı olarak tahta çıkar.

İran’ın kuzeyini elinde bulunduran işgal güçlerinden SSCB lideri Josef Stalin, bu ülkedeki etki alanını bağımsız devletler oluşturarak artırmayı amaçlar ve bu hedef doğrultusunda 1946’da Güney Azerbaycan Cumhuriyeti (Azerbaycan Milli Hükümeti) ve Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasına izin verir. Ancak İngilizler ve ABD’nin baskısıyla bu desteğini geri çeker ve İran ordusu İngilizlerin yardımıyla bu iki oluşumu da ortadan kaldırır.

İRAN’DA 11 ŞUBAT 1979 DEVRİMİNİN ARKA PLANINI OLUŞTURAN SÜREÇ

Muhammed Rıza Pehlevi iktidarının ilk seneleri, babasından daha hoşgörülü ve yenilikçi bir anlayışı benimsemesinden kaynaklı olarak sakin geçer. Şah, demokratikleşme alanında birçok adım atar ve baskıyı hafifletir ancak 1951’de iktidar çekişmesi sonucu Başbakan yapmak zorunda kaldığı İranlı siyasetçi Muhammed Musaddık’ın ülke petrolü üzerindeki İngiliz hâkimiyetine itiraz etmesi yeni bir krizi doğurur.

Ülkenin kuzeyinde SSCB’nin petrol çıkarmasına izin verilmesine karşı çıkan Musaddık, ardından İngilizlere ait Anglo-Iranian Oil Company Ltd’nin İran’daki tesislerinin millileştirilmesi çağrısında bulunur ve bu sebeple milliyetçi çevrelerde büyük saygınlık kazanır. Musaddık’ın hazırladığı İran petrollerinin millileştirilmesini öngören yasa tasarısının 1951’de meclisten geçmesinin ardından Şah, meclisin bu kararıyla daha da güçlenen Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kalır.

Başbakanlığı sırasında İran’daki İngiliz petrol tesislerini millileştirmesi, Musaddık’ın 1953 yılında 3 gün arayla gerçekleşen ve İngiltere ile ABD destekli Postal ve Ajax darbeleriyle görevden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanır. Musaddık’ın devrilmesinden sonra koltuğunu yeniden sağlamlaştıran Şah, 1963 yılında adına Beyaz Devrim dediği bir dizi adım atmaya karar verdi. Şah, bu hamle ile artan petrol geliri avantajını da kullanarak ülkeyi en kalkınmış 5 ülkeden biri yapmayı hedefliyordu. Bunun için kamu teşekkülleri özelleştirildi, feodal toprak yapısında köklü değişikliklere gidildi ve toprak köylülere satıldı. Tüm halkı kapsayacak bir sosyal güvenlik sistemi kuruldu. Köylere binlerce kişilik eğitim ve sağlık birimleri gönderildi, eğitim ve kültür alanında yeni hedefler belirlendi ve müfredat baştan sona elden geçirildi, Batı tarzı giyim, yaşam ve müzik teşvik edildi.

Şah, çok hızlı bir modernleşmeye gitti. Köylerden kente göç eden geleneksel İran halkı, karşılaştıkları Batı tarzı yaşamla kültürel bir şok yaşıyordu. Kırsaldaki halk bu yeni durumdan zarar gördü, çarşı esnafının menfaatleri sarsıldı, hedefleri sorgulayan aydınlar çeşitli baskılara maruz kaldı, tutuklandı ya da hapse atıldı.

Muhammed Rıza Şah’ın ülkenin ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan tarım politikaları, kırsaldan Tahran’a göçü hızlandırdı ve büyük kentlerde İslam’a yönelen bir sınıfın oluşmasına yol açtı. Bu anlamda İran Devrimi’nin oluşumunda Amerika’nın İnsan Hakları Politikası ivmeyi arttırıcı bir rol oynamıştır. Aydınlar yayınladıkları açık mektuplarla demokratikleşme isteklerini belirtirken, ABD’nin de bu süreçte Şah’a baskı yapacağını düşünüyordu.

DEVRİM LİDERİ HUMEYNİ’NİN SAHNEYE ÇIKMASI

Şah, din adamlarının para toplamasına, okul kurmasına ve cami yaptırmasına ses çıkarmazken diğer grupların örgütlenmesine fırsat tanımıyordu. Bu yüzden 1978’de sistem krize girdiğinde ülkeyi yönetmek için din adamları dışındaki grupların herhangi bir hazırlığı yoktu.

Ayetullah Ruhullah Humeyni, Şah’ın Beyaz Devrimine en net ve sert tepkiyi gösteren kişi oldu. Humeyni, Beyaz Devrimin getirdiği reformlara karşı çıkmakla kalmadı 1964’te Amerikan askerlerine İran topraklarında dokunulmazlık tanınmasını da sorguladı. Humeyni’ye göre bir İranlı, Amerikalıların köpeğini öldürse yargılanıyordu ancak Amerikalılar bir ayetullahı hatta Şah’ı öldürse kimse onu yargılayamazdı. Halk arasında da bu görüş rağbet görüyordu.

Humeyni, yaptığı eleştiriler ve yol açtığı olaylar nedeniyle önce hapse atıldı ardından idam cezasına çarptırıldı.

Bunun üzerine Ayetullah el-Uzma Muhammed Kazım Şeriatmedari, Humeyni’nin Şiilerin 12 İmam mezhebine göre idamı caiz olmayan Ayetullah-el Uzma seviyesine çıkarılmasını sağladı. Şah, Humeyni’yi idam edemeyince sürgüne gönderdi. Humeyni, 1964’te önce Türkiye sonra Irak’a gitti ve 1978’de Saddam Hüseyin tarafından istenmeyince Paris’e geçti.

Humeyni’nin sesi sürgünde olmasına rağmen camilerde ve çarşılarda daha güçlü yankılanıyordu. Ulemanın Humeyni liderliğindeki kanadı iktidarı ele geçirmek için planlar yapmaya 1963’ten itibaren başlamıştı.

ŞAH’IN 1979 DEVRİMİNE YOL AÇAN POLİTİKALARI

Şah, Beyaz Devrimden sonra İran’a giren yüksek miktardaki parayı kontrolsüz bir şekilde ülke için harcıyor ve lükse kaçarak eleştiriye neden olan yatırımlar yapıyordu. Bu nedenle de ülkedeki enflasyon artmaya ve köyde yaşayanlar şehirlere aktığı için ülkede siyasi kaos oluşmaya başlıyordu. Bu süreçte 1971 yılında İran ekonomisi kötüye giderken Şah, İran İmparatorluğunun 2 bin 500’üncü yılı için çok gösterişli bir kutlama yapar. 61 ülkeden devlet başkanlarının katıldığı organizasyonda yüksek paralar harcanır. Şah’ın imajının iyice bozulmasına neden olan bu kutlamadan sonra protestolar daha da artar.

Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü’nün (Organization of Arap Petroleum Exporting Countries: OAPEC) 1973 – 1974 petrol krizinde Arap-İsrail Savaşı nedeniyle İsrail’e yardım eden Amerika’ya ambargo uygulaması petrol fiyatlarının birden tavan yapmasına ve İran petrol gelirlerinin beklenmedik bir şekilde artmasına yol açar. Şah, bu sayede 1974’te İran’ın petrol gelirini 4 milyon dolardan 20 milyon dolara çıkarma imkanı yakalar. Bu gelişme ile düşen halkın tansiyonu Şah’ın ABD’den yüklü miktarda silah almasıyla yeniden yükselir ve gösteriler yeniden hızla artar. Şah’a karşı muhalefet giderek büyür ve ekonomi, gösteriler ile grevlerden çok etkilenir. Şah, 1957’de kurduğu “Savak” isimli gizli güvenlik teşkilatı ile protestoculara yönelik baskısını artırır.

Ülkede baş göstermeye başlayan ayaklanmalar üzerine Şah, 1977’de çıkardığı yasa ile kendi partisi dışındaki tüm partilerin çalışmasını yasaklar. 9 Ocak 1978’de Humeyni’ye karşı hakaret içeren bir makalenin yayınlanması üzerine Kum kentinde düzenlenen protesto yürüyüşünde Savak güçleri, kalabalığa ateş açarak yaklaşık 100 kişiyi öldürür. Bu olaydan sonra Şiilerin yas geleneğine göre protestolar her 40 günde bir tekrarlanır ve kitlesel gösterilerin ülke ekonomisini felç etmesiyle yeniden sertleşen yönetim, 8 Eylül 1978’de büyük kentlerde sıkıyönetim ilan eder.

Ters tepen bu adımlardan sonra sokakların iyice karışmasından endişelenen Şah, yapıcı uygulamalara baş vurmaya karar verir ancak kontrolden çıkan olayları bir türlü yönetemez ve sükuneti sağlayamaz. 1979’a gelindiğinde öğrencilerin gösterilerde olması nedeniyle Tahran başta olmak üzere çoğu üniversitede, dersler yapılamaz hale gelir. Şah ılımlı muhalefetin önemli isimlerinden Şahpur Bahtiyar’ın başbakan olmasına razı olarak rejimi kurtarmaya çalışır fakat bu girişim de artık monarşi rejimiyle her tür uzlaşmayı reddeden tüm muhalefet tarafından reddedilir.

Durumunun ümitsizliğini gören Muhammed Rıza, 16 Ocak 1979’da kesin olarak ülkeyi terk eder ve Şahpur Bahtiyar’ın muhalefetle uzlaşma çabaları da sonuçsuz ve Bahtiyar ülkeyi terk eder. Şah’ın en öne çıkan muhalifi 76 yaşındaki Humeyni’nin 1 Şubat 1979’da ülkeye dönüşüyle, son direnci de kırılan 58 yıllık Pehlevi Hanedanlığı yıkılır.

Humeyni, önce 1 Şubat 1979’da İslam’a sadık bir İran istediğini televizyonlardan duyurur, ardından 1 Nisan 1979’da gerçekleştirilen referandum sonucu İran resmen İslam Cumhuriyeti olur ve Aralık 1979’da ülke şeriatı ve Humeyni’nin dini liderliğini onaylar. Bu şekilde İran’daki İslam Devrimi resmen gerçekleşmiş olur, Ebul Hasan Beni Sadr cumhurbaşkanı seçilir ve Mehdi Bezirgan da başbakan olur. Devrimden sonra İran bayrağındaki Şah yönetimini ve monarşiyi simgeleyen aslan ve güneş amblemi kaldırılmış, yerine İslam Cumhuriyeti amblemi olan “Allah” yazısının logo şekli konmuş ve çeşitli itirazlara rağmen varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

Humeyni’nin Fransa’dan dönüşünün 10’uncu gününe denk gelen 11 Şubat ülkede her yıl devrimin yıl dönümü olarak kutlanıyor.

DEVRİMİN DÜŞÜNSEL VE İDEOLOJİK ARKA PLANI

Aralarındaki fikir ayrılıklarına rağmen İslamcılar, solcular ve liberaller özellikle 1960’lardan itibaren Şah’ın ülkenin çıkarlarını kötüye kullandığı düşüncesinde birleşir ve ortak amaçları onu iktidardan indirmek olur. Şah’ın kimseyi yanına çekemediği bir ortam oluşur. Devrimden sonraki ilk başbakan olan Mehdi Bezirgan’ın 1961’de kurduğu İran Özgürlük Hareketi (Nehzet-i Azadi), Nehzet-i Azadi’den ayrılanlar tarafından 1965’te kurulan Halkın Mücahitleri Örgütü ve Humeyni’ye yakın din adamlarının oluşturduğu hareket bu süreçteki aktif grupları oluşturuyordu. Şah’a karşı birleşen ancak ideolojik ve siyasi yaklaşımları farklılık arz eden bu gruplar devrime kadar birlikte hareket eder. O yıllarda devrimin demokratiklik, sosyalistlik, İslamilik ve sosyalist-İslamilik vasıfları sürekli olarak tartışma konusuydu.

Bu süreçte üniversite öğrencileri dönemin popüler düşüncesi olan Marksizm-Sosyalizm ile tanışmış, pek çoğu aydın olarak kabul ettikleri Tudeh Partisine katılmış ve Şah aleyhine düzenlenen protestolara komünist cepheden destek vermişti.

Sosyolog ve mütefekkir Ali Şeriati, 1967-1973 yıllarında Tahran’daki Hüseyniye-i İrşad’da verdiği konferanslarla sosyalist-Müslüman ikilemi yaşayan üniversiteli gençler üzerinde çok etkili oldu ve onun konuşmalarından etkilenen yeni jenerasyon İslama ve Humeyni’ye yakın gruplara yöneldi. Devrimin siyasi ve ideolojik fikrinin İslami olmasında Şeriati’nin konferansları ve kitapları oldukça etkili oldu.

Eski Cumhurbaşkanı Ayetullah Ali Ekber Rafsancani, eski Uzmanlar Konseyi Başkanı ve Başyargıç Ayetullah Muhammed Hüseyin Beheşti, eski Anayasa Konseyi Başkanı Ayetullah el-Uzma Hüseyin Ali Muntazeri, akademisyen ve din adamı Ayetullah Murtaza Mutahhari ve eski Devrim Konseyi Başkanı ve Tahran’ın ilk cuma namazı imamı Mahmud Talegani devrimde önemli roller üstlenmiş, Humeyni’ye en yakın isimler olarak öne çıkmış ve devrimden sonra da kritik görevlere getirilmişlerdir.

YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Avrupa Türk Gazetesi'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.