Avrupalı Türklerin sesi AVRUPA TÜRK GAZETESİ’nin yazarı, gazeteci Oğuzhan Kılıç, 7-9-2012 tarihinde manifesto anlamı taşıyan ‘Hollanda’da Türkçe hakkımızdır’ başlığıyla büyük etki yapan makaleyi kaleme almıştı.
’11 Eylül paranoyası’nın yarattığı ‘her yabancı kökenliyi potansiyel düşman olarak görme’ alışkanlığı Hollanda’da azınlıklara yönelik gereksiz önlemlerin alınmasına ve Hollanda ırkçılığının meşrulaşmasına yol açmış, zemin hazırlamış ve partileşecek düzeyde yükselişine sebep olmuştur.
Bundan en fazla rahatsız olan 16 milyonluk Hollanda nüfusunun içinde en büyük azınlık grubu konumundaki 400 bine aşkın insanıyla Türkler, ardındansa 360 bine aşkın insanıyla Faslılar ve tüm diğer azınlık grupları olmuş, yaşamları zorlaştırılmıştır. Hollanda’ya özellikle iş piyasasında gerek işçi, gerekse KOBİ sahibi girişimcisiyle en fazla katma değer yaparak katkı yapan Türk toplumu buna rağmen bir tehdit olarak görülmek istenmektedir. Öyle ki; içinde bulunduğumuz kriz ortamına rağmen Hollanda Türk toplumu 2010 yılında 16 bin’den 21 bin’e artan sayıyla, toplam nüfusunun %15,5’i girişimcidir.
Kendisini dünya’da ‘demokrat, hoşgörülü ve özgürlükçü’ olarak lanse eden Hollanda maalesef azınlıklarına, farklılıklarına ve dolayısıyla zenginliklerine karşı eski hoşgörüsünü temelli olarak yitirmiş görünmekte, ‘iş piyasasında ayrımcılık’tan bahsedildiği zaman dünya’da parmakla gösterilmektedir. Öyle ki; bunu Türk-Hollanda diplomatik ilişkilerinin 400.yılı olan 2012 yılında çok yakından görmekteyiz, yaşamaktayız. Hollanda’da özellikle iş piyasasındaki ayrımcılık son olarak bundan 4 hafta önce Azerbaycan’ın yayımladığı Hollanda’yla ilgili insan hakları raporunda uluslararası kamuoyunun gözünden kaçmamıştı.
Türkçe anadil derslerinin hışma uğradığı ortamı tanımlayalım:
Hollanda Türkleri, batı Avrupa Türkleri içinde ‘Türkçe dersi’ bakımından en mağdur toplumdur. Çünkü Hollanda derin devletinin yönlendirdiği ve sübvanse ettiği Türk ve Türkiye hasmı ‘toplum mühendisleri’ sayesinde Türkiye ile Hollanda arasında bunca süredir eğitim alanında bir anlaşma dahi yapılamamıştır. Bu Almanya’da 16 eyalet ve konsolosluk bölgesinde çözülmüş, Belçika’da ise bugün itibarıyla görev yapan 69 Türk öğretmeni ve birçok okutmanıyla tam tersi durumda, Türk toplumu yolunda ilerlemekte, Türkçe sorunuyla karşılaşmamaktadır. Ama Hollanda’da bilindik odakların korkutmacısıyla Türkiye’den gelen öğretmen ve imamlar potansiyel MİT’çi olarak gösterme hastalığı kronik hale getirildi. Bunlar Türkiye’ye karşı hasmane tavırları bilindiği için özel seçilmiş, kırık-dökük Hollandacalarıyla ‘sübvansiyon’ veya ‘proje’ adı altında aldıkları paralar karşılığında, asimilasyon sürecine ortam hazırlayıp sürece katkı yapanlardı.
Hollanda’da ilkokul ve mahalle/semt evlerinde Türk çocuklarına yönelik gönüllü Türkçe ve Türk kültür dersleri 2003 yılında, ekonomik kısılma ve uyumu bozacağı gerekçeleri ortaya sürülerek kaldırıldı, bu alanda verilen sübvansiyonlarda kesilmiştir.
Kaldırılmadan önce ilkokullarda hafta’da 2 saat seçmeli ders olarak verilen Türkçe ve Türk kültür dersleri, bugün Hollandalı okul idarecileri ve gelir geçer yerel siyasilerin insafına terk edilmiş bir vaziyettedir. Türkçe dersi, ancak izinle karşılığında kamu kurumu olan okulların sınıflarının kiralanmasıyla ‘özel kurs’muşçasına para karşılığında verilebilmekte, çoğu durumdaysa buna dahi hoşgörü gösterilmeden yasakla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple dersler, ders saatleri dışında Camii çevrelerinde verilmektedir. Oysa ders, ders saatleri içinde okul’da yapılması gerekir.
Bunun dışında, yaklaşık otuz yıldır ilkokullarda Türkçe ve Türk kültürü dersleri veren öğretmenler 2003 yılında büyük bir şokla karşılaşarak işsiz duruma düştüler.
Türkçe anadil dersleri çok görülmemeli!
Türkçe anadil derslerinin tekrar ilkokul ve mahalle/semt evlerinde talep edilenlere verilmesi, evrensel insan hakları ve Avrupa insan hakları mevzuatları çerçevesinde temel bir insan hakkı olarak Hollanda Türk toplumunun karşısında durmaktadır. Sonuç olarak ülkenin gönencine kriz döneminde dahi gönence en büyük katkıyı yapan insanlarımız, vergilerini ödeyen anayasal Hollanda yurttaşlarıdır ve devlete ödedikleri vergilerinin karşılığında haklarını istemektedirler. Bu çerçeveden bakarsak Türkçe anadil veya bir diğer deyimle Türkçe ve Türk kültür dersleri çok görülmemeli.
Genel olarak bakmak gerekirse; Hollanda Türk toplumu aynı şekilde önceden kullandığı hakkı olan kamu eliyle Türkçe radyo ve televizyon yayınından da feragat etmek zorunda kalmıştı. Hollanda kamu birimlerine; kahraman Mehmetçiklerimizi Şehit eden eşkıya terör örgütü PKK’nın 2002 yılından beri iyice açığa çıkan cesaretlendirici desteğin neden verildiği sorulduğu zaman. “Türkiye’ye neden sahip çıkıyorsun?” şeklinde takdir hakkı bırakmayan garez bir soruyla karşılaşılmaktadır. Yine sözde Ermeni iddialarına dört kolla sahip çıkarak bu konularda kendi yurttaşlarını dahi görüş farklılığı nedeniyle kamu’da dışlayan ve düşünce/ifade özgürlüğünü kullandığı için evrensel insan hakları normlarına aykırı olarak kariyeri engellenmekle karşı karşı bırakılmakta olduğu artık herkesin malumudur. Birde Hollanda devletinin ‘toplum mühendisliği’ çerçevesinde Türklere karşı palazlandırdığı ‘Türkiyeliler’in, ‘MİT’çi’ şeklindeki yaftalamalarıyla karşılaşmakta mümkündür. Zaten bu, Hollanda’da ‘allochtoon’ olarak tanımlanan Hollanda etnik kökenine sahip olmayan yurttaşların her zaman karşılaştıklarıdır. Dünya’yı yağmalayan emperyalist sömürge geçmişiyle gurur duymak bu olsa gerek. Bugün ise saygın çevreler, uyuşturucuyu ve tüm ilişkili diğer pis işleri serbest bırakan ve bunlar sonucunda nesilleri ileriyi göremediği için pişman olan Hollanda, dünya’da düşük ve pis işlerin bir üssü gibi tanımlanmaktadır. Bunu siyasi boyutta; 1994-95 yılında Türkiye’de her türlü çeteciliği ve terörü yaptıktan sonra haritada yerini bilmedikleri Hollanda’ya getirilen ve Hollanda ve buradaki Türklerin huzurunu sürekli kaçıran eylemlere girişen insanların Hollanda tarafından aynı yıllarda kısa süre içinde yurttaş edinmeleriyle kolaylıkla görmek mümkün. Bu neden yapılır acaba. Büyüyen Türk nüfusuna karşı mıdır nedir (?) biliyoruz. Emperyalizmin oyunu işte.
Biz böyle bir Hollanda; böyle doğup büyüdüğümüz, çocuklarımızı büyüteceğimiz bir yurt istemiyoruz. Azınlıkların kontrol altında tutulması gereken insan sürüleri olarak değil, farklılıkların zenginlik olarak algılandığı huzurlu, gönençli, uyumlu; ABD, Kanada veya Avustralya modelinde olduğu gibi anayasal yurttaşlık bakımından çok-kültürlülüğü temel alan, barışın egemen olduğu tam demokratik ve insan haklarına saygılı bir Hollanda arzumuz ve hedefimizdir
Çok temel bir insan hakkı, 10 yıla aşkın bir süredir çiğnenmiştir. Hollanda Türkleri, Hollanda’nın taraf olduğu uluslararası ve Avrupa insan hakları hukuk mevzuatına yaraşır bir düzlemde ‘Türkçe anadil dersleri’nin geri getirilmesi için uğraşırken artık uluslararası kamuoyunda baskı yapabilen bir Türkiye Cumhuriyeti devletini arkasında görmek istiyor.
Not: Temeli Avrupa Türklüğünü onurlu bir geleceğe taşımak olan Hollanda Türk Gençlik Kuruluşları Federasyonu (HTGF) etkili bir sivil toplum kuruluşu olarak hukuk, demokrasi ve bilim çerçevesinde görevini yapmaktadır, eşit haklar mücadelesini hiçbir tahakkümün altında kalmadan ve asimilasyoncu politikalara alet olmadan gerçek bir sivil toplum kuruluşu olarak yürütmektedir. Bu yazının ardından bizi yıllardır ‘MİT’çi’ olarak yaftalayanların devam ettirmekte oldukları bu saçma sapan, yersiz ve temelsiz yaftalamalarına şaşmayın. Bunların görevi budur, para aldıkları odaklar adına sopa göstermek; siz bunlara bakarken bide ‘söyleyene bakma, söyletene bak’ misali arka plandakileri düşünün. Başarılı olan kimselere verilmeyen paralar, Hollanda devletinin eliyle astronomik düzeyde boşuna bunlara verilmiyor. Bir görev ifşa ediliyor. Temel özellik, medeni insanlarda olan utanma duygusunun bunlarda olmayışındadır. Örneğin, Hollanda kamu kurumlarında Türkiye yanlısı herkesi dışlayan her fırsatta Türkiye’ye ve Türklere hakaret eden kimseler, 7-8 Haziran’da Yurtdışı Türkler Başkanlığının Ankara’daki buluşmasına gelmekten geri kalmadılar. Neden acaba? Görev tanımına, pardon ‘özel görev’in tanımını irdelemekte yarar vardır. Gidiş-geliş parasının nasıl da olsa Hollanda devletinden alınan sübvansiyonlardan çıkacağı gerçeği bir yana, bu soru’ya verilecek yanıt herkes tarafından düşünülmesi lazımdır. Yıllardır, Hollanda’da ‘Derin Devlet’ten bahsedilmiştir. İnanmadık, ‘burada hukuk devleti vardır’ dedik, yanıldık! Hollanda’da ‘Derin Devlet’ olgusu en yalın bir şekilde ortaya koyanlardan birisi duayen gazeteci İlhan Karaçay’dır. Hollanda Türkleri arasında cesaret edip bu konuyu gündeme getiren ilk bilinçli yurttaştır. İlhan ağabeye teşekkür ediyorum. Yazılarıyla; tarihe, ulusa ve gelecek nesillerin gerçekleri öğrenme hakkına ışık tuttu. Onun için siz, sizi temsil ettiğini söyleyen, halktan ve halkın gerçek sorunlarından uzak duran ve tabanı dahi bulunmayan kimi maaşlı adamlara güvenmeyin. Siz, siz olun; inisiyatifi ele alın ve yenilen haklarınız konusunda, etnik köken ayrımı yapmaksızın etrafınızdaki insanları demokratik zeminde bilinçlendirin. Sessiz oturmayın, sivil toplum ve politikada yerinizi alın!
Oğuzhan Kılıç – Avrupa Türk Gazetesi yazarı
Avrupa Türk Gazetesi © GAZETEMİZİN YAZARI
Avrupa Türk Gazeteciler Cemiyeti Genel Başkanı
[Makalenin tarihi önemi: Kılıç’ın Hollanda Türk Gençlik Kuruluşları Federasyonu (HTGF) Genel Başkanı sıfatıyla yazdığı makale, Son Havadis Gazetesi başta olmak üzere pek çok basın-yayın organında yayınlanmış ve etrafında gündem yaratan tartışmalar yaşatmıştır. Makale, Hollanda Türk toplumunda FETÖ’ye karşı ilk ayaklanma çağrısı olarak değerlendirilerek aynı yılın (2012’nin) Aralık ayında Kılıç ve dava arkadaşları, kendilerine ‘Türkiyeli’ olarak adlandıran terör örgütleriyle ilişkili PKK/HDP çevresi Türk düşmanlarınca, ‘Türk milliyetçiliği’nin dirilişine yönelik etkili bir çağrı olarak algılanarak rahatsızlık yaratmış, susturulması ve sindirilmesi maksadı güdülerek ‘Ankara’nın uzun kolu olduğu iddiası’yla ülkenin istihbarat birimine şikayet edilmiştir. Makale, Türkçe konuştuğu için Amsterdam’da FETÖ iltisaklı kamu okulundan atılan Denizhan Murat Üresin’in FETÖ tarafından mağdur edilmesinde yine FETÖ tarafından gerekçe olarak ileri sürülerek, iktidar oldukları ve topluma total bir terör estirdikleri dönemde FETÖ’cülerce ‘iki ülkenin arasını bozacağı’ gerekçesiyle bile Vecih Er adı Fethullahçı militan tarafından başta olmak üzere kapatılan FETÖ medyası STV’de öne sürülebilmiştir.]