Menderes’in etrafını sadece ordu değil, masonlardan müteşekkil bir mikro paralel devlet de kuşatmıştı. Erdoğan’ın etrafını da imamın ordusundan kurulu paralel devlet sardı. Ancak tarihin akışı bu kez farklı
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın Maşrık-ı Azamı ve MİT’in atası Milli Emniyet Hizmeti’nin (MEH) Reisi Ahmet Salih Korur, Mendereslerin yargılandığı Yassıada’daki gizli celsede devlete ait önemli bir sırrı ifşa etti: “Milli Emniyet’in diğer devletlerle münasebeti vardır. Başta Amerikalılar, sonra İngilizler, sonra Fransızlar ve sonra İtalyanlar… Bunlardan da hizmet mukabili bir miktar alınır.”
Tarih 22 Aralık 1960’tır. Dava, Yassıada yargılamaları kapsamında örtülü ödenek davası olarak kayıtlara geçer.
Korur, Yassıada Mahkeme Başkanı Salim Başol’a verdiği ifadede Mehmet Naci Perkel, Behçet Türkmen ve Hüseyin Avni Göktürk gibi istihbarat patronlarının görev yaptığı dönemde Teşkilat’ı, CIA ve onun atası olan örgütle parasal ilişki içinde olmakla suçlamaktadır.
Söylediğine göre kendileri bu ilişkiye Menderes’le birlikte son vermeye çalışmış, ancak muvaffak olamamışlardır.
Türkmen ve Göktürk de, masonlar tarafından doğrulanmamış bir iddiaya göre Korur gibi masondu. (Korur’un ‘hür masonluğu loca tarafından da kabul edilmiş’ durumdadır. Locanın sitesinde büyük üstatlar arasında ismi var.) Menderes, kendisinden hazzetmediğini bildiği orduya karşı elini güçlendirmek için mason bürokratlarla çalışma taktiği gütmüştü. Bu bürokrasi ağıyla aslında Menderes’in çevresinde bir tür mikro paralel devlet kurulmuştu. Ve bu mikro paralel devlet, elde ettiği bilgileri zamanı geldiğinde darbecilere vererek Menderes’i iyice köşeye sıkıştırmıştı.
Türkiye, şimdilerde tarihinin en büyük istihbarat operasyonları ile karşı karşıya.
Tarihsel koşullar 60 yıl öncesini andırıyor ama farklılıklar da var.
MENDERES: ‘İLİŞKİYİ KESTİK’
Adnan Menderes, Yassıada duruşmalarında istihbarat teşkilatının, kendisine rağmen ABD ile ilişkilere girdiğini doğrular ve “Bunu Behçet Türkmen’in terviç etmiş olduğu (desteklediği) anlaşılıyor” der. Korur’un Yassıada’da adını verdiği Behçet Türkmen, 1953 ile 57 yılları arasında MEH Reisliği yapmıştı.
Behçet Türkmen’i Reisliğe getiren Menderes’ti.
Söylediğimiz gibi masonlarla çalışarak orduya karşı bir güç dengesi sağlamaya çalışmıştı.
Behçet Türkmen’e dönelim: İlter Türkmen, 2007 yılında kendisiyle yaptığım bir söyleşide babasının CIA’yle parasal ilişkilerine dair önemli bilgiler vermişti. Türkmen’le Aralık 2007’de SABAH’ta MİT’in Patronları adıyla yayınlanan dizi için röportaj yapmıştık.
Söyledikleri çok tartışma yaratınca o dönemde Milliyet‘te yazan Can Dündar’ın yazısı üzerine Hürriyet‘e “Biz röportaj yapmadık, Ferhat Ünlü bir kitapçık hazırladığını söyledi, sohbet ettik” diye bir yazı yazdı. Halbuki ‘kitapçık’ sözü aramızda hiç geçmedi. Kendisine SABAH gazetesine bir yazı dizisi hazırladığımı söylemiştim. Kendisi de ses kayıt cihazı açıkken demeç vermişti.
TARİH TERSTEN YAŞANIYOR
17 Aralık’ın savcısı Celal Kara ise geçtiğimiz perşembe artık ‘yeni Cumhuriyet‘ gazetesini yöneten Can Dündar’a, “Menderes, anayasayı ihlalden mahkûm olmuştu. Bunların yaptığı onun yaptıklarını fersah fersah aştı” dedi.
Şimdilerde Türkiye aleyhine faaliyetler için ABD Kongre üyelerini fonlayan ‘cemaatin savcısı’ böyle diyor.
Yazımızdaki bilgilerden hareketle “Geçmişte CIA, Türk gizli servisini finanse ediyormuş, şimdilerde hiç olmazsa Türk cemaati Amerikalıları fonluyor” diyenler çıkabilir.
Bu akıl yürütme, cemaati ‘Türkiyeli’ varsayarsanız geçerlidir. Ama cemaati küresel bir istihbarat örgütü olarak görürseniz (ki gerçek budur) ve Amerikan derin devletinin uzun soluklu False Flag/Sahte Bayrak operasyonunun (Düşmanın içine onun müttefikiymiş gibi sızma) bir parçası olduğunu bilirseniz tarihin bu kez ‘tersten tekerrür ettiğini’ fark edersiniz. Menderes’in masonlardan müteşekkil mikro paralel devletle olan ilişkisi ile Erdoğan’ın, imamın ordusundan kurulu paralel devletle savaşı da tarihin 60 yıl ara ile nüanslarla önümüze koyduğu manidar tekrarlar. Ancak tarihin, tekerrürleri olduğu gibi farklı tezahürleri de vardır.
Öyle olmasaydı insanlık hiç ilerleyemezdi.
Ve Türkiye’de tarihin akışı bu kez ‘seçilenler’den yana.