Cemaat’in, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne nasıl sızdığına dair gelen bir mektubu araya hiç girmeden sizinle paylaşmak istiyorum…
“Sene 2004…
İlkokul 7. sınıftaydım ve bulunduğum ilçenin en iyi öğrencilerdenim.
Cemaat’in Anafen dershanesine devam ediyorum. Dershanenin ikinci döneminde samimi olduğumuz öğretmenlerimiz bize özel ders vereceklerini; bunu, kendilerinin çok iyi tanıdığı çalışkan üniversite öğrencilerinin vasıtasıyla yapacaklarını söyledi.
İlk olarak dershanede başlayan ders etkinlikleri, daha rahat olacağı gerekçesiyle öğrenci evlerinde devam etti. İlk günlerde sadece ders ve gezilerle başlayan bu etkinlikler, aynı yaştaki arkadaşların katılımıyla devam etti.
Ders veren ağabeylerimizle bağımız 2-3 ay sonra kuvvetlenince çeşitli kitapları bize tavsiye ettiler. Artık sadece ders çalışmıyor, Fethullah Gülen’in kitaplarını okuyorduk. Aynı zamanda evlerimize gelip ailelerimizle de tanışarak bağı iyice kuvvetlendirdiler.
Sonraki aşama namaz kılmam oldu. Namaz kaçırmayan ve kitapları eksiksiz okuyanlara çeşitli hediyeler verildi.
Bir süre beş kişilik grupla bu çalışmalara devam ettim. Yeni bir döneme girdiğimizi anlamıştım. Artık Cemaat’ten diğer ağabeylerle görüştürülmüyor, sadece tek ağabeyle program yapıyorduk. Ağabeyin gerçek adını bilmiyorduk çünkü hem o, hem de biz kod isimler kullanıyorduk. Bunun gerekçesini yıllar sonra öğrendim; ilerleyen zamanda kimse kimseyi gerçekten tanımadığı için şikayet edemeyecekti!..
Mülakat evleri
7. sınıfın sonunda Sınav Dershanesi’ne kayıt yaptırdık. Bu da başka bir maskeleme yöntemiydi askeri okula girebilmem için. O günlerde bunun farkında değildim.
8. sınıfa başladığımda ordunun siyonistlerin eline geçtiği, bizim gibi gerçek Türklerin, Müslümanların orduya girmesi ve Peygamber Ocağı’nı eski günlerine kavuşturmamız gerektiği anlatılıyordu.
Ben fen lisesine gitmek istiyordum. Bana askeri liseler sınavının yaklaştığını, bu sınava girerek fen lisesi giriş sınavından önce sınav tecrübesi kazanmam gerektiğini telkin ettiler. İstemeye istemeye sınav başvurumu ağabeyle birlikte yaptık ve Nisan 2006’da askeri liseler sınavına girdim.
Temmuz 2006’da durum onların istediği gibi oldu; askeri liseyi kazandım. Fen lisesine girmemem için ellerinden geleni yaptılar. Ben de kabul ettim askeri okula gitmeyi.
O günden sonra mülakat, spor ve sağlık muayenesi için çalışmalar başladı.
Mülakat için hazırlanan bazı evlere götürülüyordum. Bu evlerde daha önce görmediğim ağabeyler, mülakat odası şeklinde bire bir düzenlenmiş odada bazı sorular sordu, mülakat sonunda ise yanlış cevaplandırdığım soruların yanıtlarını verdiler. Terör sorunu, türban sorunu, Atatürk ilkeleri gibi genel; kıyafet seçimim ve kız arkadaşın olup olmayışı gibi daha özel sorulara kadar onlarca soru soruldu.
Sabahları erken kaldırılıp bir spor kompleksinde koşu, şınav ve mekik çalıştırıldım. Aynı zamanda Pendik’te bir özel hastaneye götürülüp baştan ayağa kontrol ettirildim. Hastanede isim veya kimlik bilgisi istenmedi. Hiç zorlanmadan bu aşamaları geçerek Kuleli Askeri Lisesi’ne girdim (2006- Ağustos)…
Terzi dükkanları
Kuleli Askeri Lisesi’nin açılışına bir ay vardı. Bu bir ay içinde Kadıköy ve Üsküdar’a götürüldüm. Bazı terzi ve kıyafet dükkanları gösterildi. Hafta sonu izinlerimde bu dükkanlara girip, kabinde bırakılmış sivil kıyafetleri giymem ve belirlenen buluşma noktasına gitmem istendi. Buluşma noktasında ağabeyi gördükten sonra 50 metre mesafeden onu takip etmem şarttı. 20-25 dakikalık yürüyüş sonunda genelde sakin ıssız bir ara sokaktaki eve, beşer dakika arayla girilirdi.
Askeri lise döneminde buluşmalar öğrenci evlerinde yapılmazdı. Cemaat okul ve dershanelerinde çalışan öğretmenlerin evleri bu iş için kullanılırdı. Çünkü yakalanmamız durumunda özel ders aldığım yalanı ezberletilmişti. Ders programlarımız ve ücretimiz bile belirlenmişti.
Hafta sonu buluşmalarına gitmemek, çok büyük suç ve ayıptı. Bir hafta buluşma kaçırınca bunun telafi edilemeyeceğim, dinden soğuyacağım hatta dinsizliğe kayacağım söylendi.
Kuleli’deki ilk dönemimde buluşmalara hemen her hafta gidiyordum. Eskisi gibi rutin olarak devam ediyordu her şey, Fethullah Gülen kitaplarına ek olarak Said Nursi kitapları da okutulmaya başlandı. Gizlilik önemliydi. Namazı okul içinde de gözlerimle kılmak istendi.
Fakat, okulda verilen konferanslar bütün fikir hayatımı etkiledi.
Başka kitaplar okumaya başladım. Sizin gibi kimi yazarların Cemaat hakkında yazdıkları ilgimi çekti; nasıl bir yapı içinde olduğumu düşünmeye başladım.Gözüm açıldı…
Cemaat ağabeylerine bizi neden askeri okullara soktuklarını bizden ne beklediklerini sormaya başladım.
Kuleli’deki ikinci senemde görüşmelerimi tamamen kestim. Bu dönemden sonra benitakip etmeye başladılar.
Yaz tatilinde birkaç kez daha görüşüp kendilerine bu yapı içinde olmayacağımı belirttim. Bana ordu içindeki yapılanmanın artık çok güçlü olduğunu, hatta içinde bulunduğum devrenin neredeyse yarısının kendi adamları olduğunu, subayların da bir kısmının kendi etkilerinde olduğunu söyleyerek gözdağı verdiler. Ben gözdağı sanıyordum…
Kuleli son sınıf gelene dek her hafta düzenli olarak cep telefonundan arayarak okuldan attırmakla tehdit ettiler.
Son sınıfa geldiğimde hem disiplin hem de derslerim açısından Kuleli’nin ilkleri arasındaydım. Bunun da verdiği özgüvenle son kez restleştik ve Cemaat’le bağımı kopardım…”
Sonra ne olduğunu yarın yazacağım…
Cemaat’in, TSK’ya yönelik büyük kumpası sadece cezaevine attırdıklarıyla sınırlı değil…