Prof. Dr. Aygün Attar, “TÜRKİYE, AZERBAYCAN… BİRİ YÜREK BİRİ CAN” başlığıyla FETÖ’nün Azerbaycan’daki faaliyetlerini inceledi ve kimi iddialara yanıtlar sıraladı.
Son günlerde Türkiye’de basın aracılığı ile FETÖ’yü bahane ederek Azerbaycan’a karşı saldırıya geçen bir grup var. Sanki Türkiye’de FETÖ’nün tüm yapılanması araştırıldı, iç içe geçmiş münasebetler deşifre edildi, kombinasyonlarla oluşturulmuş çıkar ilişkilerinin üstü açıldı, vatan hainleri teşhis edildi, onlara kol kanat gerenler tastamam ortaya çıkarıldı, burada bu iş tamamlandı, FETÖ’nün kökü tamamen kurutuldu şimdi sıra Azerbaycan’a geldi. Ülkemizin içinde bulunduğu duruma baktığımızda, ortaya çıkan vatan hainliğinden, yapılan alçakca darbe kalkışmasından ve tüm bu ihanet mecmuasının bir tarafındaki birilerinin Can Azerbaycan’a da pay çıkarma gayretini gözlemliyoruz.
Azerbaycan iktidarından memnun kalmayan,( dünyanın her tarafında olduğu gibi) Azerbaycan’dan istediğini koparamayan şahısların siparişi üzerine bir dönemin tarihinin çarptırılarak yazıldığı bu yazılarda, adeta FETÖ tarafından tüm kurumları ve varlığı ele geçirilmiş bir Azerbaycan portresi çizilmekte ve hatta daha da ileri gidilerek rahmetlik Haydar Aliyev’in bu örgüt tarafından iktidara getirildiği iddia edilmektedir. Safsata ve abartılmış vehamet senaryosunu piyasaya sürenlerin Azerbaycan’ın bugününden olmadığı gibi mazisinden de haberdar olmadığı aşikârdır.
Evvela Haydar Aliyev eski Sovyetler Birliğinde politbüro üyeliğine kadar yüksele bilmiş tek Türk’tür. Kariyerine 1960 yılların sonundan itibaren başlamış olup her türlü engellemelere rağmen imrenilecek başarılara imza atmış ender müslüman lider olarak dünya tarafından bilindiği yıllarda FETÖ lideri olan zatın (kendisi hayatımın hiç bir aşamasında ilgi alanıma girmediği için net bilmemekle birlikte) bu ülkede esamesi okunmuyordu. Kuytu yerlerde görev yapan iptidai dini eğitim görmüş bir zavallı idi. Kaldı ki Sovyetlere eli uzana. Azerbaycanlı kardeşlerimizin deyimi ile kendisine umac ovamayan birisinden başkasına erişte kesmesini bekleyemezsin.
Diğer bir akıl almaz iddia da gizemli sunumla güya tanıkların ifadesine istinaden yazılan rahmetlik Elçibey’in iktidardan darbe ile indirilmesi Haydar Aliyev’in FETÖ güçleri tarafından hakimiyete getirilmesi kurmacasıdır. Şayet bu şahıs 1993’de başka bir devletin başından birisini alıp diğerini getirecek kadar kudrete sahip idi ise neden Türkiye içinde bunu gerçekleştirme teşebbüsünde bulunmadı da henüz Rusya’nın nefesinin her tarafında tüm ciddiyeti ile hissedildiği bir coğrafyada böylesine bir serüvene girişti. Oysa o yıllarda Türkiye koalisyon hükümetleri ve bol sıfırlı enflasyonları ile olduğu kadar başörtüsü nedeni ile toplumdaki ötekileştirmenin yarattığı kamplaşması ile buna gayet de müsait bir durumda idi. Askeri vesayet nedeni ile olamazdı derseniz Azerbaycan’da da durum Türkiye den farklı değildi. Derme çatma silahlanmış gönüllü milli birlikler dışında ülkedeki profesyonel askerler Rus yanlısıydılar; nitekim ki Elçibey Albay Suret Hüseynov ayaklanması sonrasında ülkede olası iç savaşı önlemek için Bakü’yü terk ederek Keleki’ye gitmek zorunda bırakılmıştı. O zaman geriye FETÖ’ya başında rahmetlik Elçibey’in bulunduğu Azerbaycan Halk Cephesi ya da Rusya ile işbirliği yapmıştır şıkkı mı kalıyor? Buna kargalar dahi güler. Böylesine iddialarla Azerbaycan hakkında ahkâm kesmeden önce o dönemin yakın tarihini okumak gerekiyor, uydurmak değil.
Haydar Aliyev’in Moskova’dan Azerbaycan’a dönüşüne gelince vicdan ve ihsan sahibi olan herkes tarafından bilinen ve tarih sayfalarına Haydar Aliyev’in vatanseverliğinin somut göstergesi olarak yazılan olaylar zincirinin son halkasıdır bu dönüş. Azerbaycan’ın istikbali namına fedakarlık yaparak oldukça zor şartlar altında bulunan Nahçıvan’a dönüşünü, sümüklü basit bir imamın marifeti gibi göstermek Haydar Aliyev’in manevi şahsiyetine saygısızlık ve onun vatanı için yaptığı hizmetlere gölge düşürmek için beyhude çabadır.
Aslında o dönem neler oldu ve Haydar Aliyev nasıl döndü ?
20 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği’nin başında bulunan Mixail Sergeyeviç Gorbaçov’un emri ile Rus ordusunun özel kuvvetleri, Bakü’ye girdi ve Milli Azadlık Mücadelesi için ayaklanan Azerbaycanlıları acımadan katletti. Tıpkı 1920 yılının 27 Nisan’ında yaptığı gibi.
O dönem Politbüro üyesi ve Sovyetler Birliği Başbakan Yardımcılığı gibi önemli bir görevde bulunmasına rağmen tüm bunları elinin tersi ile iten Haydar Aliyev, Anavatan Azerbaycan’a yapılan faciayı protesto ederek tüm görevlerinden ayrıldı ve Moskova’da bulunan Azerbaycan Evi’nin bahçesinde ailesi ile birlikte çadır kurarak olayı protesto eden soydaşlarla saf tutarak Azerbaycan halkının kalbinde zaten var olan sevgisini hayranlığa dönüştürdü. Azerbaycan Devletinin başında büyük Türk milliyetçisi Elçibey bulunuyordu. Bir taraftan Ermenistan’ın Karabağ başta olmakla toprakları işgal etmesi, diğer taraftan albay Suret Hüseynov ayaklanması ile Halk Cephesi Partisi iktidar olmasına rağmen ülke genelinde muktedir olamadığı ve ülke iki başlı yönetim ile parçalanmanın eşiğine geldiği için Azerbaycan Parlamentosunun ve sayıları milyonları bulan vatandaşların ülkedeki kaosa son verecek tek lider olarak gördükleri ve ismini meydanları doldurarak bıkmadan bağırdıkları Haydar Aliyev milletinin çağrısına ses vererek vatana, Nahçıvan’a döndü. Millet Meclisi tüm Azerbaycan’ın talebi ve rahmetlik Elçibey’in bizati teklifi ve daveti doğrultusunda rahmetlik Haydar Aliyev Bakü’ye geldi ve duruma hakim oldu. Böylece çok kısa zaman zarfında da deneyimli bir devlet başkanı olduğu herkesçe bilinen ve kabul gören bu akıllı lider duruma hakim oldu. Azerbaycan sabitleşti. Tüm bunlara dair arşivlerde çok sayıda belgeler, başta Azerbaycan televizyonu olmakla onlarca video görüntüleri ve gazete yayınları olmasına rağmen bir dönemin çalkantılı fakat onurlu mücadelesini, bağımsızlık savaşını ne olduğu belirsiz bir vatan hainine endekslemek sadece Aliyev düşmanlığı yapmak değil aynı zamanda Azerbaycan halkına, Azerbaycan devletine ve onun tarihine saygısızlıktır, ihanettir.
Azerbaycan ister rahmetlik Elçibey, ister rahmetlik Haydar Aliyev, isterse de İlham Aliyev’in iktidarda olduğu dönemlerde Türkiye’ye karşı itinalı münasebet beslemiş; Türkiye’nin gücünden gurur duymuş, Türkiye’ye zarar gelmemesi için azami gayret göstermiştir. Bir millet iki devlet ülküsünün fikir babası olan deneyimli ve tüm dünyanın tanıdığı bir lideri FETÖ’nün iktidara taşıdığı kişi olarak gösterme çabası sadece haddini aşmak değil aynı zamanda Azerbaycan Türkiye ilişkilerinin yakınlığından rahatsız olanların ekmeğine yağ sürmektir. İki ülke arasında nahoş konuların fuzuli olarak gündem işgal etmesi çabasıdır ve gerçek gündemin saptırılması telaşıdır kanımca.
Türkiye’nin en zor günlerinde Azerbaycan, Azerbaycan’ın en sıkıntılı günlerinde Türkiye her daim var olmuştur, bir olmuştur. Özellikle 17/25 Aralık süreci ile başlayan, 15 Temmuz vatana ihanet darbe girişimi ile devam ettirilen, devleti ele geçirme teşebbüsünde bulunanlara Türkiye’de hangi muamele gösterilmişse, Azerbaycan’da da aynısı yapılmıştır. Bu sinsi yapılanmanın derhal ve tamamen yok edilmesinin imkânsız olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Fakat burada önemli olan niyet ve icraattır. Azerbaycan’ın Türkiye söz konusu olunca tüm konularda olduğu gibi bu konuda da hüsnü niyeti ve net duruşu ortadadır. Kimse bunun üzerinden kurgu(spekülasyon) yapmaya kalkmasın; böyle teşebbüste bulunanlar da zaten umduklarını bulamazlar.
Mart ayında Ankara’da ülkemizin başkentini kana bulayan terör belası hepimizin canını yaktı. Aynı saldırıya bizden önce maruz kalan Fransa’ya destek için batının akıştığı Paris’ten farklı olarak dünya tarafından yalnız bırakıldığımızda Azerbaycan Devlet Başkanı Sn. İlham Aliyev siz gelemezseniz biz geliriz demekle yetinmediği gibi tüm programını iptal ederek günübirlik Türkiye’ye geldi. Dünyaya Azerbaycan’ın Türkiye’nin yanında olduğu mesajını verdi ve Aliyev – Erdoğan kucaklaşması tarihe not olarak düştü. Tıpkı Cumhurbaşkanımız Sn.Erdoğan’ın BM kürsüsünden ve çok muteber uluslararası platformlardan Karabağ ve Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarını Ermenistan’ın bir an önce terk etmesine dair talebinin tarihe not olarak düştüğü gibi. Bu ve bunun gibi çok sayıda örnek Azerbaycan Türkiye ilişkilerinde iyi niyete de icraata da somut örnektir.
FETÖ ile mücadele Türkiye’yi ve Türklüğü sevenlerin ümde vazifesidir.
Son dönemlerde Azerbaycan’da dış devletler ve bazı güçler tarafından finanse edilen Aliyev karşıtı mitinglerde bu örgütün Azerbaycan kolu faal iştirakçiler olarak yer almış ve Aliyev’den iktidarı bırakmasını talep edip ülkede kaos yaratmak istemiştir.
FETÖ’yü gerçekten ve tüm yönleri ile deşifre etmek isteyen Türkiye ve Azerbaycan basınının onları mercek altına alması gerekiyor. Hayatını Azerbaycan’ın ve Türk Dünyasının bekasına adamışlara iftira atarak abes yere zaman kaybetmesi değil.
Sonuç olarak Azerbaycan Türkiye ilişkileri şahsi ihtiras, kişisel beklentiler için kirletilemeyecek kadar mukaddes bağlarla kenetlenmiş ilişkilerdir. Bunu unutmayınız; içinde Kafkas İslam Ordusunun ruhunu barındıran o bağları koparmaya yeltenenleri tarih affetmez.
Azerbaycan Can Türkiye Yürek
Canı haksız yakarsan Yürek kırılır..
Oysa bize cesur yürekler lazımdır. Tıpkı Türkiye ve Azerbaycan Devlet Başkanları Sn. Erdoğan ve Sn. Aliyev gibi.
Allah, onlara, başlarında bulundukları devletlere ve bu devlerde Bir olan millete zeval vermesin.
Prof. Dr. Aygün Attar
Avrupa Türk Gazetesi © ÖZEL HABER